5 Şubat 2017 Pazar

STRATFOR: 2017’DE DÜNYADA NELER YAŞANACAK?


2017’DE DÜNYADA NELER YAŞANACAK?

Stratfor, 27.12.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Stratfor'un kurucusu ve uzun süre başkanlığını yürüten George Friedman'ın 2015'te kurduğu uluslararası sistemle ilgili gelecek öngörülerinde bulunan Geopolitical Futures internet sitesinde geçen sene yayımlanan "2040'ta Doğru: Gelecek Öngörülerimizin Bir Özeti" başlıklı yazının tercümesini okumak için TIKLAYINIZ. Yine "2016'da Dünya" başlıklı öngörüler için de TIKLAYINIZ.


2017’de yaşanacak karışıklıklar, devredeki çok daha derin güçlerin siyasi tezahürleri. Gelişmiş ülkelerin çoğunda yaşlanan nüfus ve azalan doğum trendi, teknolojik yenilik ve buna eşlik eden işgücünün azalmasıyla katmerlendi. Çin’in iktisadi yavaşlaması da bu dinamikle birleşiyor. Aynı zamanda dünya, on yıllardır kaydettiği tarihi büyüme rekorunun ardından Çin mallarına talebin azalması meselesiyle baş etmeye çalışıyor. Çin, ülke içindeki satışları artırma niyetiyle, bir zamanlar ithal ettiği girdilerin çoğunu üretmek ve montajını yapmak amacıyla yavaş ama emin adımlarla kendi ekonomisini tedarik zincirine dönüştürüyor. [Z.T.K. Tedarik zinciri, ürün veya hizmetlerin ürün yaşam döngü süreçlerini kapsayan ve hammaddeden yola çıkıp son müşterinin eline ulaşana kadar geçen operasyonların, bilgi akışının, fiziksel dağıtımının ve alışverişin bütününü içeren bir sistemdir;  tedarikçi, üretici, distribütör, perakendeci ve lojistikçilerden oluşan bir bütündür] Bütün bu faktörler bir araya geldiğinde, hem küresel ekonomi hem de nihai olarak önümüzdeki on yıllarda uluslararası sistemin alacağı şekil üzerinde dramatik ve kalıcı etkilere sahip olacaktır.
Onlarca yıldır alttan alta sessiz sedasız gelişme gösteren bu eğilimler, sonunda siyaseti etkileyerek gürültüyle su yüzüne çıktı. Ekonomik sancılar ne kadar uzun sürerse siyasi tepkiler de o kadar güçlü olur. İşte kapıdaki o gürültülü patlama, Avrupa ve hala daha tek süper güç olan ABD başta olmak üzere dünya güçlerini selamlayan milliyetçiliğin gücü diyebiliriz. 
Ancak küresel süper güç, artık kendisini o kadar da süper hissetmiyor. Aslında o artık süper güç olmaktan yorgun düşmüş durumda. 2001’de topraklarını hedef alan yıkıcı saldırıyla [Z.T.K. 11 Eylül saldırılarını kastediyor] birlikte tahriklere kapılıp İslam dünyasında giriştiği savaşlarla fazlaca genişleyerek kendisini aşırı zorladı ve şimdi de evinin içini tamir etmek amacıyla içe kapanmak istiyor. Gerçekten de Amerikan Başkanı Trump’ın seçim kampanyasında işlediği ana tema tasarruftu; yani deniz aşırı sorumluluklardan geri çekilme, müttefiklerinin kendilerini savunmaları için ellerini daha fazla taşın altına koymalarını sağlama ve böylelikle ABD’nin artan iktisadi rekabete odaklanması fikriydi.
Barack Obama bu temayülü çoktan başlatmıştı. Onun başkanlığı sırasında ABD, Ortadoğu’da uzun vadeli meydan okumalara odaklanarak aşırı dizginlemeye gitti – ki bu strateji İslam Devleti’nin yükselişinde görüldüğü üzere zaman zaman Obama’nın aleyhine işledi. Obama doktrini ile Trump doktrininin ilk evresi arasındaki temel farklılık, Obama’nın her şeye rağmen küresel düzeni sürdürme mekanizmaları olarak ortak güvenliğe ve ticarete inanmasıydı. Trump ise uluslararası ilişkilerin temel kurumlarının en iyimser haliyle kusurlarla dolu, en kötümser açıdansa Amerikan menfaatlerini boğucu olduğuna inanıyor.
Yaklaşım her ne olursa olsun, küresel süper güçler için tasarruftan bahsetmek bunu icraata dökmekten daha kolaydır. Woodrow Wilson’ın dediği gibi “Beğenin beğenmeyin, Amerikalılar dünya hayatının paydaşları.” ABD’nin idealizm ikonunun bu sözleri, halihazırda dünyada realizm daha fazla sahiplenilse de kulağa mantıklı geliyor.
Mesela Washington’ın niyetlendiği şekilde ticari ilişkileri revize etmek on yıllar evvel gayet mantıklı olabilirdi. Ancak üretimde teknolojik ilerlemenin hızla mesafe kat ettiği ve ister büyük olsun isterse küçük, ekonomilerin küresel tedarik zincirine sıkıca bağlı olduğu mevcut ve gelişen küresel düzende artık savunulabilir değil. Bu da ABD’nin Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA)’na öyle geniş kapsamlı ve ani değişiklikler yapamayacağı anlamına geliyor. Ticaret anlaşması yeniden müzakere edilse dahi Kuzey Amerika uzun vadede daha sıkı ticari ilişkilere sahip olmaya devam edecektir.
Ancak ABD’nin Çin’e karşı başta maden sektörü olmak üzere seçici ticari engeller çıkarması daha muhtemel. Pekin’le artan ticari kavga riski dünyanın dört bir yanında yankılanacaktır. Washington’ın Çin’den ticari tavizler koparmak maksadıyla “Tek Çin” politikasını sorgulama hevesinin bir maliyeti olacaktır: Pekin, kendi ticaret ve güvenlik kozlarını ortaya koyarak ABD’yi kaçınılmaz bir şekilde Pasifiklere çekecektir.
Ancak zaman, ticari ihtilaflar için uygun değil. Trump kendi ülkesinin iç meselelerine ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping de 19. Parti Kongresi öncesinde içeride siyasi gücünü konsolide etmeye odaklanmayı tercih edecektir. Dolayısıyla iktisadi istikrar reforma ve yeniden yapılanmaya öncelenecektir. Bu da demek oluyor ki Pekin yönetimi, –Çin şirket borçları tehlikeli noktalara ulaşsa ve etkili araçlar olarak giderek anlamlarını kaybetse dahi– kredileri ve kamu yatırımlarını artıracaktır.
2017 Avrupa için de kritik bir yıl olacaktır. AB’nin temel direkleri olan Fransa’da ve Almanya’da yapılacak seçimlerden ve yine Avro Bölgesi’nin en büyük üçüncü ekonomisi olan İtalya’daki muhtemel bir erken seçimden her biri, bir diğerini etkileyecek ve Avro Bölgesi’nin varlığını tehdit edecektir. Yıllardır yazıp çizdiğimiz gibi AB önünde sonunda dağılacaktır. 2017 için asıl soru şu: Acaba bu seçimler dağılmayı ne ölçüde hızlandıracak? 2017’deki seçimleri ister ılımlılar isterse aşırılar kazansın, Avrupa kendi içinde bölgesel bloklar olarak parçalanmaya hızla sürüklenecektir.
Avrupa’nın parçalanması Ruslar için altın bir fırsat olacaktır. Rusya, 2017’de yaptırımlar konusunda Avrupa’nın birliğini çatlatabilecek ve sınır bölgelerinde nüfuzunu daha da pekiştirme imkânı elde edecektir. Trump yönetimi, Moskova’yla çatışmayı yatıştırma çabası çerçevesinde yaptırımları hafifletmeye ve Suriye’de işbirliğine gitmeye daha meyyal olabilir. Ancak uzlaşmanın da sınırları olacaktır. Rusya, savunmasını güçlendirmeyi sürdürecek ve siber alandan Ortadoğu’ya birçok alanda yeni kozlar yaratacaktır. ABD ise Rus yayılmasını sınırlandırma çabasını sürdürecektir.
Bu stratejinin bir parçası olarak Rusya, Batı’yla pazarlık için Ortadoğu’da hem yıkıcı hem de barışı tesis edici roller oynamayı sürdürecektir. Suriye’de barışın sağlanması kaypaklığını ve zorluğunu korurken Rusya, Amerikan-İran ilişkileri bozuldukça Tahran’a yakın durmaya devam edecektir. İran seçim yılına girerken ve yeni Amerikan yönetimi İran’a karşı çok daha tavizsiz bir yaklaşım sergilerken Tahran’la nükleer anlaşma bir dizi cephede meydan okumalarla karşılaşacaktır. Buna rağmen karşılıklı menfaatler, nükleer anlaşmanın çerçevesini muhafaza edecek ve her iki tarafı da Hürmüz Boğazı gibi yerlerde bir çatışmadan caydıracaktır.
Bu arada İran-Türkiye rekabeti Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinde tırmanacaktır. İran kendi nüfuz alanını savunmaya çalışırken Türkiye sözkonusu bölgede kendi nüfuz alanını kurmaya ve Kürt ayrılıkçılığını kontrol altına almaya odaklanacaktır. 2017’de askeri operasyonlar İslam Devleti’ni geriletirken buralarda toprak, kaynak ve nüfuz mücadelesi yerel ve bölgesel menfaat sahipleri arasında yoğunlaşacaktır. Ancak İslam Devleti askeri olarak zayıflarken gerilla ve terörist taktiklerini kullanacak ve farklı coğrafyalarda becerikli/iş bilen toplumsal tabanını saldırılar için harekete geçirecektir.
Aslına bakılırsa İslam Devleti endişe duyulacak salt bir cihatçı örgüt değil. Şu anda bütün ilgi ona yoğunlaşmışken el-Kaide sessiz sedasız Kuzey Afrika ve Arap Yarımadası’nda kendini yeniden örgütlüyor. El-Kaide’nin 2017’de daha aktif olması muhtemel.
Kısmen dünya petrol üreticilerinin çoğunun vardığı anlaşma sayesinde 2017’de ham petrol fiyatları az da olsa artacaktır (ancak hiçbir ülkenin petrol üretimini kısma taahhüdüne tam anlamıyla uymayacağı da aşikâr). Kuzey Amerika’da kayagazı üretiminin toparlanma hızı, gelecek sene Suudi Arabistan’ın üretim kesintisini artırma ve uzatma politikasını etkileyen temel faktör olacaktır. Her ne kadar Kuzey Amerikalı üreticilerin fiyat iyileşmesine mukabelesi ve üretimi artırması vakit alsa da Suudi Arabistan petrol fiyatlarında önemli bir artışın ihtimal dışı olduğunu biliyor. Bu da –Suudi ARAMCO şirketinin %5 hissesini 2018’de satışa çıkarma planı ışığında– Suudi Arabistan’ın petrol arzını dengelemek maksadıyla ekonomiyi rotasında tutmak için 2017’de piyasalara aktif bir şekilde müdahale edeceği anlamına geliyor.
Petrol fiyatlarındaki artış dünyadaki üreticiler için bir rahatlama getirecektir; ama Venezüella gibi başı iyice dertte olan bir ülke için bu, çok az ve çok gecikmiş bir adım olabilir. Venezüella’nın borçlarını ödeyememe tehlikesi ufukta belirmiş durumda; borç ödemeleri için temel ihtiyaç maddeleri ithalinde ciddi kısıtlamalara gitmek, toplumsal huzursuzlukları tetikleyecek ve iktidar partisi ile silahlı kuvvetler arasındaki zaten derin olan fay hatlarını açığa çıkaracaktır.
Gelişmiş piyasalar da enflasyonun geri döneceği 2017’de göze çarpar bir değişimle karşı karşıya kalacaktır. Bu da merkez bankalarının sıkı para politikası tedbirlerini benimsemelerine yol açacaktır. Merkez bankalarının piyasayı nakit paraya boğduğu günler sona eriyor. Yük, artık para politikasını şekillendiren yetkililerin omzuna binecek ve iktisadi büyümenin ana motoru olarak para basmanın yerini kamu harcamaları alacaktır. ABD’de para politikasını sıkılaştırma ve güçlü bir Amerikan doları, 2017 başlarında küresel ekonomiyi çalkalayacaktır. Bundan en çok etkilenecek ülkeler, dolar cinsinden yüksek borçlanma riskine girmiş gelişmekte olan piyasalardır. Bu listede Venezüella, Türkiye, Güney Afrika Cumhuriyeti, Nijerya, Mısır, Şili, Brezilya, Kolombiya ve Endonezya var. Bu arada Çin para birimi yuan üzerindeki aşağı doğru baskı ve sürekli azalan döviz rezervleri, Çin’i sermaye akışları üzerindeki kontrolünü arttırmaya zorlayacaktır.
Piyasalar şu an sakin seyretse de (…) 2017’de çok daha istikrarsız olacaktır. Avro Bölgesi’ne yönelik tehditten tutun tırmanan ticari ihtilaflara kadar 2017’de yaşanacak kargaşalar karşısında yatırımcılar dramatik tepkiler verebilirler. Varlık fiyatları 2016’nın ilk iki ayında hızlı da olsa dikkat çekici bir sarsıntı geçirmişti. 2017’de bu hadiseler defalarca tekrarlanabilir.
Serbest ticaretin baş savunucularından olan İngiltere giderek korumacı bir çizgiye sapan Avrupa’da nüfuzunu kaybederken ABD de küresel ticaret inisiyatifinden geri çekiliyor. Genel olarak küresel ticari büyümenin gerilemesi muhtemel; ancak Çin ve Meksika gibi ihracata bağımlı ülkeler tedarikçilerle/üreticilerle ilişkilerini korumaya ve yeni pazarlar aramaya çok daha istekli olacaktır. Büyük ticaret anlaşmalarının yerine ülkeler veya bloklar arasında müzakere edilen daha küçük ve daha az iddialı anlaşmalar geçecektir. Nihayetinde Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı ile Transpasifik Ortaklığı, Dünya Ticaret Örgütü Doha Turu’nun çöküşünden geriye kalan parçalardı.

İktisadi hayal kırıklığı, tamamı şimdiden sezilemeyen birçok şekilde tezahür edebilir. Japonya’da hükümet, kritik reformları hayata geçirme ve yaşlanan nüfusunu değişen küresel şartlara adapte etme noktasında 2017’de çok daha güçlü bir pozisyonda olacaktır. Brezilya ve Hindistan’da yolsuzluğu ifşa etme ve mücadele çabaları ivme kazanmayı devam edecektir. Hindistan (…)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder