7 Mart 2018 Çarşamba

I.RABINOVICH: SURİYE MÜCADELESİ: İKİNCİ BÖLÜM





Itamar Rabinovich (Tel Aviv Üniversitesi Ortadoğu tarihi emekli profesörü ve New York Üniversitesi ordinaryüs profesörü. İsrail’in eski ABD Büyükelçisi (1992-1996) ve 1990’larda Suriye-İsrail barış sürecinde baş müzakereciydi. Tel Aviv Üniversitesi rektörlüğü görevi kısa süre önce sona erdi. Hâlihazırda Dan David Vakfı mütevelli heyet başkanı, Milli Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (INSS) başkan yardımcısı, Wexner-İsrail Programı danışma kurulu başkanı, [1973’te David Rockefeller ve Zbigniew Brzezinski tarafından kurulmuş] Üçlü Komisyonu (Trilateral Commission) üyesi, Brookings Enstitüsü uluslararası danışma kurulu üyesi vs. Birçok kitabı ve akademik çalışması bulunuyor)
Brookings Enstitüsü, 20.2.2018

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız

NOT: Aşağıdaki yazının sadece önemli gördüğüm ilk 2 ve son 2 paragrafını tercüme ettim. Yazının tamamına başlığı tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Ayrıca aynı konuda daha evvel tercüme ettiğim Robert Kaplan'a ait 1993 tarihli "Suriye: Kimlik Krizi" başlıklı makaleyi okumanızı da hararetle tavsiye ederim. 

1965 yılında İngiliz yazar Patrick Seale klasikleşen The Struggle for Syria: 1945-1958 eserini yayınladı. Suriye Cumhuriyeti’nin ilk 13 yıllık tarihini iç çatışmalarla parçalanmış, güçlü bölgesel ve uluslararası aktörlerin boğuştuğu, kırılgan, zayıf bir devlet olarak tasvir ediyordu. Seale’a göre Suriye, bu dış aktörlerin Ortadoğu’nun kalbinde hegemonya kurmak için peşinden koşturduğu bir ödüldü [Z.T.K. ganimet de diyebiliriz]. Bugün de Suriye çok benzer bir durumla karşı karşıya (…). İç boyut 2016 yılı sonunda Halep’in ele geçirilmesiyle hafiflerken [Suriye toprakları üzerinde verilen] bölgesel ve uluslararası çatışmalar ise şiddetleniyor.
Seale’ın Suriye tarihinde, [dönemin] iki Haşimi krallığı olan Irak ve Ürdün’ün Suriye devletinin kontrolünü ele geçirmeye çalıştığı, buna karşı Arap rakipleri olan Mısır-Suudi ekseninin ise bu çabaları boşa çıkarma mücadelesi verdiği anlatılıyor. [Z.T.K. Eksen kelimesini çok doğru bulmadığımı belirtmek isterim; Mısır ile Suud arasında özellikle Cemal Abdünnasır döneminde sert bir kutuplaşma vardı. “Haşimi karşıtlığında bir araya gelen” demek daha doğru olur.] Eski sömürgeci güçler olan İngiltere ile Fransa da Suriye siyasetine doğrudan veya Arap ortakları üzerinden müdahale ediyor. ABD’nin Suriye siyasetine müdahalesi ise CIA’in Suriye’nin [Z.T.K. 1949 Mart’ında darbe yapıp yaklaşık beş ay başta kalabilen] ilk askerî diktatörü Hüsnü Zaim’le işbirliği yapmasıyla gerçekleşiyor. SSCB henüz daha o dönemde bu bölgede bir aktör değildi ve Türkiye’nin de yüzü güneye değil batıya dönüktü. Suriye devleti, sınırları Avrupalı sömürgeci güçlerce keyfi olarak çizilmiş bu ülkenin birliği ve bağımsızlığı için Fransızlarla savaşmış eski milliyetçi şehirli Sünni elit tarafından yönetiliyordu. Merkezden uzakta bulunan batı ve güneydeki Alevi ve Dürzi bölgeleri [Z.T.K. ki bu bölgeler Fransızlar tarafından Sünni çoğunluktan kopartılarak birer devletçiğe dönüştürülmüştü] ve kuzeydoğudaki Cezire’yi entegre etme süreci zor olmuştu. Parlamenter sistem doğru düzgün işlememişti; radikal ideolojik partilerin yükselişi ve ordunun müdahaleleri Suriye siyasetini daha da parçalayıp radikalleştirmişti. Sonunda Suriyeliler, sığınılacak bir liman olarak, ülkelerini Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında Mısır’la birleştirmekte buldular.
(…)
Suriye mücadelesi devam edecek. Rusya, rejimi desteklemeye ve kendi ordusunu, özellikle donanma ve hava üslerini burada tutmayı sürdürecek. İran’ın ihtirasları daha da ileri boyutta. İranlılar, askeri desteğin ve Lübnan, Irak, Pakistan ve Afganistan’dan Şii milisler ithal etmenin yanısıra Suriye toplumu, ekonomisi ve siyaseti üzerindeki nüfuzlarını artırmaya çalışıyorlar. ABD’nin Avrupa’daki müttefikleri, prensipte, Suriye krizine siyasi ve diplomatik bir çözüme ve Esed’in nihai olarak görevi bırakmasına odaklanmış durumdalar; ancak etkileri sınırlı ve muhtemelen Suriye’nin yeniden inşasında bir rol oynama arayışındalar. Bu yeniden inşanın mali külfetini Körfez’in Sünni devletleri karşılayabilirler; ancak onların da kaynaklarını sadece kendi hedeflerine hizmet edecek ölçüde kullanmaları muhtemel. İsrail, İran’la ciddi bir ihtilaf içinde olduğunun ve şimdiye kadar bir Rus-İsrail çarpışmasını önlemiş olan Rusya’yla hassas koordinasyonunun her an çökebilir olduğunun farkında.
Kilit bir mesele Trump yönetimin politikasıyla alakalı. Başkan’ın sert İran karşıtı söylemi, şimdiye kadar Suriye’de gerçek bir İran karşıtı eyleme dönüşmedi. Suriye’nin kuzeydoğusunda ABD’nin sınırlı askeri mevcudiyeti ve Kürtlerle ittifakı, bu ülkenin geleceğinin şekillenmesi mücadelesinde ona sınırlı bir etki veriyor. Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, ocak ayı ortasında yaptığı bir konuşmada Washington’ın Suriye stratejisini ortaya koydu [Z.T.K. Tillerson’ın bu konuşmasının tercümesini okumak için TIKLAYINIZ]; ama ülkesinin politikalarına ilişkin koyduğu hedefler gerçekçi değil. Suriye Krizi sekizinci yılına girerken en korkunç yönleri -kitlesel kıyım, yıkım ve mülteci dalgaları- artık sona ermekte gibi görünüyor. Çatışma, artık temel bölgesel ve uluslararası aktörler arasındaki mücadelede bir piyon olarak Suriye’nin geleceğine giderek daha fazla odaklanıyor.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder