6 Ekim 2017 Cuma

S.KINZER: ABD’NİN AĞIR ÇEKİM ASKERİ DARBESİ


ABD’NİN AĞIR ÇEKİM ASKERİ DARBESİ

Stephen Kinzer (Brown Üniversitesi Watson Uluslararası ve Kamu İşleri Enstitüsü kıdemli araştırmacısı)
Washington Post, 16.9.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Bir demokraside generallerin seçilmiş bir devlet başkanını kontrol altında tuttuğunu duymakla hiç kimsenin gönlüne su serpilemez. Hele de bunun ABD’de olacağı hiç düşünülemezdi. Ama artık öyle.
20. yüzyılın en süreğen siyasi görüntüleri arasında askeri cuntalar vardı. (…) Cunta, boyun eğmeye razı olan sivil kurumlara müsamaha gösterir, ama sonunda kendi iradesini dayatıp hayata geçirirdi. 30-40 yıl öncesine kadar askeri cuntalar Şili, Arjantin, Türkiye ve Yunanistan gibi önemli ülkeleri yönettiler.
Bugünlerde cunta sistemi onca yer arasında Washington’a bir geri dönüş yapıyor. Amerikan dış ve güvenlik politikasını şekillendiren nihai güç, asker kökenli üç adamın eline düşüyor: Savunma Bakanı General James Mattis, Trump’ın Özel Kalem Müdürü General John Kelly ve Milli Güvelik Müsteşarı General H.R. McMaster. Tabii ki askeri nişan ve şerit rozetlerini geçit törenlerini denetlemek veya muhalifleri katletmek için ölüm mangaları göndermek maksadıyla takınmıyorlar. Ancak onların ortaya çıkışı, siyasi normlarımızın aşınmasında ve dış politikamızın militerleşmesinde yeni bir aşamayı yansıtıyor. Bir maske daha düşüyor.
Başkan’ın dünya meselelerine dair cehaleti karşısında Washington’da askeri bir cuntanın ortaya çıkışı hoş karşılanabilir. Ne de olsa bu üçü, Trump’ın ve Beyaz Saray’a taşınırken etrafını saran uçuk kaçık bazı siyasilerin aksine, küresel tecrübeye sahip olgun insanlar. Nüfuzlarını istikrarı tesis edici şekilde kullandılar. Mattis, Kuzey Kore’yi alelacele bombalamayı reddetti; Kelly, Beyaz Saray çalışanları üzerinde bir nebze olsun düzen kurdu; McMaster, Charlottesville’deki şiddetin ardından Trump’ın beyaz milliyetçilerini övmesiyle arasına dikkat çekici şekilde bir mesafe koydu.
Hepimiz gibi askeri yetkililer de [askeri] arka planının ve çevrenin birer ürünü. Trump cuntasının üç üyesi, (…) doğal olarak dünyayı askeri bir perspektifle görüyor ve problemlere askeri çözümler düşünüyor. Bu da askeri “ihtiyaçlar”ın her daim iç [sivil] ihtiyaçlardan daha önemli addedilmesiyle çarpıtılmış bir milli öncelikler dizisine yöneltiyor.
Trump, dış politikada bir tercihte bulunması gerektiğinde “Generallerim” dediği kesime riayet edeceğini açıkça belirtti. Yeni cuntanın kudretli adamı Mattis, ABD’nin Ortadoğu ve Orta Asya’daki savaşlarını yürüten Amerikan Merkezi Komutanlığının bir zamanlar başındaydı. Kelly de Irak’ta savaşmış eski bir tecrübeli asker. McMaster ise 1991 Körfez Savaşı’ndan bir tank bölüğünü yönetmesinden bu yana neredeyse kesintisiz olarak Irak ve Afganistan’daki birliklere komuta etmiş bir isim.
Askeri komutanlar, savaşmak için eğitilmiştir, savaşmanın stratejik bir anlamı olup olmadığına karar vermek için değil. Trump’a Afganistan’daki mevcut misyonumuzu sürdürmek için ne kadar birliğin gerekli olduğunu söyleyebilirler, ama bu misyonun ABD’nin uzun vadeli çıkarlarına hizmet edip etmediğine dair daha büyük soruyu sormak veya ona cevap üretmek üzere eğitilmiş değiller. Bu apaçık diplomatların işi. Görevi insanları öldürmek ve kırıp dökmek olan askerlerin aksine diplomatlar; müzakere etmek, çatışmalarda tansiyonu düşürmek, soğukkanlı şekilde milli menfaatleri değerlendirmek ve bunu yürütecek politikaları planlamak üzere eğitilirler. Mattis’in görece dizginleyiciliğine rağmen Trump cuntasının üç üyesi de, Avrupa’da ve Doğu Asya’da tansiyonu yükseltirken Afganistan, Irak ve diğer yerlerde müzmin savaşlara yol açan o çatışmacı yaklaşımı teşvik ediyorlar.
Yeni cuntamız, mesela hâlihazırda Tayland’ı yöneten “Milli Barış ve Düzen Konseyi” gibi klasik cuntalardan farklı. Birincisi, bizim cuntamızın ilgi alanı sadece uluslararası ilişkiler, iç siyaset değil. İkincisi, bir askeri darbeyle iktidarı ele geçirmedi, yetkisini seçilmiş bir başkanın onayından aldı. Üçüncü ve en önemlisi, temel hedefi yeni bir düzen dayatmak değil, eski düzeni uygulamak.
Geçen ay Başkan Trump, ABD’nin Afganistan’da verdiği savaşın geleceği konusunda hayati bir karar almakla yüzleşti. Bu, muhtemel bir dönüm noktasıydı. Dört sene evvel Trump “Afganistan’dan çıkalım” diye bir tweet atmıştı. (…) Cunta üyeleri hemen harekete geçip Trump’ı çekilmek yerine tam aksini ilana ikna ettiler: Afganistan’dan “hızlı bir çıkış”ı reddetmek, birlikleri takviye etmek ve “teröristleri öldürme”ye devam etmek.
Trump’ın dış politika ana-akımına yanaşması çok da büyük bir sürpriz değil; Obama’nın başkanlığının ilk başlarında da aynen böyle olmuştu. Şu an daha kaygı verici olan ise Trump’ın yetkilerinin çoğunu generallere devretmesi. En kötüsü de birçok Amerikalının bunu güven verici bulması. Siyasilerimizin yozlaşmışlığından ve öngörüsüzlüğü/sığlığından o denli bezmişler ki askerleri bir alternatif olarak görmeye başladılar. Bu, tehlikeli bir yoldan sapış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder