23 Haziran 2017 Cuma

D.HEARST: SUUDİ ARABİSTAN’IN KAOS PRENSİ MUHAMMED BİN SELMAN




SUUDİ ARABİSTAN’IN KAOS PRENSİ MUHAMMED BİN SELMAN

David Hearst (Middle East Eye internet sitesi baş editörü; İngiliz Guardian gazetesi eski dış politika başyazarı)
Middle East Eye, 21.6.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Daha evvel yazdığım, Kral Selman’ın başa geçtiğinden beri yaşanan saray darbesinin son adımı tamamlandı. Herkes Katar’a karşı bir darbe bekliyordu. Ama darbe Suudi kraliyetinin kendi içinde meydana geldi.
Henüz gün doğmadan sahur vakti yaşandı ve milyonlarca Suudi yeni bir gerçekliğe uyandı: 31 yaşındaki prens bir sonraki kral olacaktı.
Babası Kral Selman’ın görevden feragati artık sadece bir formalite. Oğul Selman resmen olmasa da fiilen kral.
Bin Selman’ın baş döndürücü hızda kraliyette yükselişi önündeki tek engel olan kuzeni Muhammed bin Nayif’in yetkileri adım adım elinden alındı. Bunu durdurmak için yapabileceği pek bir şey yoktu, ama yine de bütün bu süreçte mücadele vermeyi sürdürdü. [Z.T.K. Prens Nayif, 11 Eylül'den sonra el-Kaide’ye karşı mücadelesiyle hem Washington’da hem de Avrupa başkentlerinde ve özellikle istihbarat çevrelerinde büyük bir saygınlık kazanmış ve Sııudi kraliyet ailesi içinde de güçlü bir destekçi ağı kurmuştu. Kendisine yönelik dört suikast girişiminden kurtulmuş; 2009'daki el-Kaide'nin düzenlediği saldırıyı hafif yaralanarak atlatmıştı. Terörle mücadele azmiyle ölümden dönmüş bir veliaht prens olarak kendisine “terörle mücadele çarı” ve “karanlıklar prensi” gibi lakaplar takılmıştır.]
Önce onun kraliyet maiyeti elinden alındı, ardından onun üzerinde milli güvenlik konseyi diye bir kurum ihdas edildi. Sonra başında bulunduğu içişleri bakanlığının elinden kovuşturma yetkisi alındı. Ardından de en yakın müttefiki olan Katar’ı tecrit etme operasyonuna girişildi.
Bu bir kabile sistemi. Yani eğer ki kabilenizin reisi bir yola girerse sizin de onu takipten başka yapabileceğiniz pek bir şey kalmaz. Sessiz kalmak uzlaşmakla karıştırılmamalı. Bu önceden görülmüştü, ama hataya düşülmesin: Bu, 1964’te Kral Suud’un Prens Faysal tarafından görevi bırakmaya zorlanmasından bu yana Suudi kraliyet ailesindeki en büyük şok.

Bu ne manaya geliyor?
İktidarın tüm kaldıraçları şimdi artık genç, tecrübesiz ve risk alan bir adamın elinde; savunma bakanı olarak geçirdiği kısa süre içinde pervasızlığıyla nam saldı.
Yemen’de Husilere karşı hava harekâtı başlatıp hemen ardından gözlerden kaybolup Maldivler’e tatile gitti. Amerikan savunma bakanının kendisine ulaşabilmesi günler aldı. Şimdiye kadar 10.000 kişi bu savaşta hayatını kaybetti; ama Husiler hala daha başkent San’a’da varlıklarını güçlü bir şekilde koruyor, [Z.T.K. Husilerin elinden] kurtarılan ülkenin güney kesimi [Z.T.K. Riyad’da sürgünde yaşayan Yemen Cumhurbaşkanı] Abdurrabbu Mansur Hadi’nin kontrolünden çıktı ve ülkede kolera salgını patlak verdi.
Bin Selman’ın eline aldığı her dosya, kağıt imha makinesinden (shredder) geçmek üzere yol aldı.  
Önce, ülkenin beş sene içinde iflasa sürüklenebileceği uyarısı yaparak kamu çalışanlarının maaşlarında büyük bir kesintiye giden tasarruf tedbirlerini yürürlüğe koydu. Ardından mali istikrarın sağlandığını iddia ederek kesintileri iptal etti. Sonunda ABD’den 500 milyar dolara varan büyüklükte silah ve askeri teçhizat satın alma taahhüdü altına girdi.
Tasarruf tedbirlerinin uygulandığı kraliyette Suudiler şimdilerde bir hafta fazladan Ramazan bayramı tatili alacak.
Fevri kararlarının, mesela her birinin nasıl hayata geçirileceği gibi, ince detayları bulunmuyor. (…)
Suriye’deki hikâye de aynı. Suriye’deki silahlı gruplara en vahşi adamlardan bazılarını kimin temin ettiğini unutmayalım. Milli güvenlik sekreteri olarak Prens Bender bin Sultan’ın görev süresi sırasında aralarında tecavüzcüler ve katillerin de olduğu 1239 idam mahkûmu, “Suriye’de cihat”a gitme şartıyla hapishanelerden salındı. 15.4.2012 tarihli çok gizli bir belgede bu ayan beyan belirtiliyor. [Z.T.K. İlgili haber ve belgeyi okumak için TIKLAYINIZ]
Bin Selman’ın idaresi altında Kraliyet, Suriye muhalefetini (Cenevre müzakerelerine giden heyetin başındakine ne zaman toplantıyı terk edip havalimanına gitmesi gerektiğini söyleyecek kadar) çok yakından idare etmekle işe başlayıp sonunda isyancılara olan ilgisini bütünüyle kaybetti. Bir Suudi müttefiki olarak her an yarı yolda yüz üstü bırakılabilirsiniz.
İster Yemen’de ister Suriye’de isterse Katar’da olsun, veliaht prens çoktan bir unvan daha kazandı: Kaos prensi.

Bin Selman’ın akıl hocası
Ancak o da talimatlara uyuyor. Vakti zamanında Middle East Eye olarak haber yaptığımız gibi, genç prensin akıl hocası Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid, tahta giden yolu hızlandırması için kendisine iki tavsiyede bulundu. [Z.T.K. Haziran 2016’da Rori Donaghy tarafından kaleme alınan bahsi geçen yazıya göre, BAE Veliahtı, Muhammed bir Selman’ın 2016 yılı sonuna kadar nasıl ABD desteğini elde edip kral olabileceği konusunda tavsiyeler vermiş. Bu yazıyı okumak için TIKLAYINIZ]
İlki, İsrail’le bir iletişim kanalı açmaktı. Bu yapılmış durumda ve onun liderliği altında Suudi Kraliyeti, Tel Aviv’le ticari ilişkileri başlatmaya daha evvel hiç olmadığı kadar yakın. Suudi Dışişleri Bakanı Adil el-Cübeyr ile ABD’nin BM Büyükelçisi Nikki Haley, HAMAS’ı kara listeye alma çabasını aynı komuttan oku[yarak yürütü]yor.
İkinci talimat, kraliyette dini otoritenin [Z.T.K. yani Vehhabiliğin] gücünü azaltmaktı. [Z.T.K. Yukarıda bahsi geçen yazıda, etkili bir Suudi kaynağın Middle East Eye’a bu konuda anlattıkları şöyle aktarılmış: “Bin Selman dini polis gücünü yavaş yavaş ortadan kaldırma ve en etkili İslamcıları hapse atma planını çoktan yürürlüğe koydu. Suudi Yüksek Ulema Konseyi’ni de ilga edip Vehhabiliğe hizmet eden tüm İslami faaliyetleri durduracak. Eğer bunda başarılı olursa, tecrübeli eski müttefiki bin Nayif’i halen daha destekleyen Washington’ın desteğini kendi yanına çekmek için kullanacak. Dini reformlar ABD’de halkla ilişkiler şirketleri de kullanılarak büyük atılım olarak yere göğe sığdırılamayacak. Hedef, Amerikan basınında, Kongre’de ve akademide bin Selman’ı bir kahraman haline getirerek Amerikan yönetimini tercihini değiştirmeye zorlamak.”]
Bin Selman, Suudilerin günlük hayatında dini kurumun nüfuzunu azaltmış olsa da otoritesini güçlendirmek için onu hala daha kullanıyor. Suudi Yüksek Ulema Konseyi’nden ulemanın attığı bir dizi twit, dinin nasıl siyasetin hizmetine zorla sokulduğunu gösteriyor.
Bakın bu ulema heyeti Müslüman Kardeşler hakkında neler söyledi:
“Müslüman Kardeşler sırat-ı müstakim (doğru yol) üzere olanlar arasında değildir.” (Al-Luhaidan, Allah onu korusun)
“Müslüman Kardeşler (mensupları) iktidarı ele geçirmeye çalışan hizipçilerdir; [Z.T.K. Vehhabiliğin odaklandığı temel alan olan] imanı düzeltme çağrısıyla hiç ilgilenmezler.” (Al-Fawzan, Allah onu korusun)
Daha da önemli olan twit şu:
“Kur’an ve Sünnet’te (siyasi) partileşmeye ve örgütlenmeye izin yoktur. Tam aksine her ikisi de böyle bir şeyi kınar ve cezalandırır.”
Bununla verilen mesaj son derece net. Siyasi partilere izin yok. Size demokrasi değil, teokrasi ve istibdat sunuyoruz.
Bu son saray darbesinin zamanlaması dahi önemli. Prens bin Selman, kendi kraliyet ailesinden ve halktan biatı, ibadetlerin sevabının 1000 kat verildiği ve hicri takvimin en önemli günü olan Ramazan’ın 27. gecesi yani Kadir Gecesi’nde Mekke’de alacak.
O, devlet işlerinde dinin rolünü etkisizleştirmeye niyetlenen bir veliaht değil; aksine kendi istibdat yönetimini kurmak için dini bizzat kullanıyor.

Yemen bir sonraki adım
Bu, icraata dökülen Trump etkisi [Z.T.K. Yazarın bu konudaki yazısının tercümesi için TIKLAYINIZ]. Bin Selman’ın Suudi tahtını ele geçirme ihtirasları ve Bin Zayid’in bütün bir Arap dünyasında diktatörlüğünü dayatma planları, modern Amerikan tarihinin en tehlikeli başkanının göreve gelmesinden çok daha öncesine gidiyor. Ama Trump’ın Riyad ziyareti, işaret fişeği tabancasını ateşledi.
Günler içinde bin Selman-bin Zayid ekseninin tankları dönmeye başladı, önce Katar’a ardından da bin Nayif’ karşı.
Yemen bir sonraki hedef olacak. Daha evvel yazdığım gibi, Riyad’da yaşayan sürgündeki Yemen Cumhurbaşkanı Hadi ile BAE’lilerin kontrol ettiği Aden’deki yerel güçler arasında büyük bir sıkıntı vardı. Husilere karşı savaşta iki büyük ortak Yemen’ın güneyinde birbiriyle savaşan farklı tarafları destekliyor. [Z.T.K. Yazarın bu konudaki yazısının tercümesi için TIKLAYINIZ]
Benim anladığım kadarıyla bu, kısa süre içinde çözülecek. Bin Selman, Yemen’in güneyindeki durumu yatıştırması gerektiğini söylemek için BAE veliahtının kardeşi ve emniyet teşkilatının başındaki Tahnun bin Zayid’le bir araya geldi. Ve ona birinci veliaht prens olur olmaz Hadi’yi sepetleyip yerine BAE’ye yakın bir isim olan Halid Bahhah’ı getireceğini söyledi.
Bahhah yeni Suudi yönetimiyle bağlarını yeniden kurmak üzere kısa süre evvel Riyad’ı ziyaret etti. Bundan sonra Müslüman Kardeşler’in Yemen kolu olan Islah Partisi’ne karşı topyekûn bir saldırıya kaldığı yerden devam edilecektir. [Z.T.K. Middle East Eye’de konuyla ilgili yayınlanan bir başka yazıda Islah Partisi ile Suudi Arabistan arasındaki bağlantının büyük ölçüde görevden alınan veliaht prens Muhammed bin Nayif üzerinden yürütüldüğüne dikkat çekiyor. Yazı için TIKLAYINIZ]
Yani bu, sadece Suudileri değil bölgede milyonları bekleyen yeni alaca karanlık. Eğer ki bu planlar böylece devam ederse bölgeyi daha onlarca yıl sürecek kargaşa, iç savaş, vekâlet savaşı ve katliamın kollarına atacak.

Sıkı fıkı olmak nereye kadar?
Ancak hırsızların birbirine düşmek gibi bir alışkanlığı vardır. Siyasal İslam’a ve bölgede demokrasiyi desteleyen tüm güçlere karşı bu savaşın mimarı olan bin Zayid, şimdiye kadar bin Selman’ın hedefleriyle bağdaştı. Kral olmak için onu avantajlı bir konuma soktu.
Ancak bin Selman tahta oturduktan sonra çok daha küçük bir devletin veliaht prensinden tavsiyeler almak artık işine gelmeyebilir. Menfaatleri kolayca farklılaşabilir. Bunu Mısır’da çoktan gördük; Suudiler bu ülkeye bir askeri diktatörü yerleştirdiler, ama Sisi, İran’a karşı mücadelede onları desteklemedi.
İkinci faktör, bin Selman-bin Zayid ekseni, bölgede tahakkümlerine karşı koyacak yeni ittifakları da ister istemez şekillendirmiş olacaktır. Suud’un Katar’la sınırlarını kapatması zaten Türk askerî birliklerinin Doha’ya gidişini hızlandırdı. Bu, aynı zamanda Türkiye, Kuveyt ve Umman’ı İran’la uzlaşmaya zorlayabilir. Suriye savaşının yol açtığı Hizbullah ile HAMAS arasındaki anlaşmazlıklar ve ayrılık kısa süre sonra çözülebilir.
Kral Abdullah’ın ölümünün ardından babayla oğul tahta geçtiğinde Sünnileri birleştirebileceğine ve şiddetle ihtiyaç duyulan liderliğe kavuşturabileceğine dair bir ümit belirmişti. Ama gelinen aşamada bunun yerine Sünni dünyayı tamir edilemez şekilde kutuplaştırıp bölebilir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder