11 Haziran 2017 Pazar

S.HENDERSON: KATAR, 3. DÜNYA SAVAŞINI TETİKLEYEBİLİR Mİ?



KATAR’I DİPLOMATİK TECRİT, ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞININ KIVILCIMINI ATEŞLEYEBİLİR Mİ?

Simon Henderson (Washington Ortadoğu Politikası Enstitüsü, Körfez ve Enerji Politikaları Programı Direktörü)
Foreign Policy, 5.6.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Acaba 1914’ün Saraybosna’sı, 2017’nin Doha’sı olabilir mi? Büyük Savaş olarak anılan Birinci Dünya Savaşı’nı tetikleyen, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliaht prensinin suikastla öldürülmesine benzer bir tarihî an yaşıyor olabiliriz. Bu defa muhtemel bir çatışma, Suud-BAE birlikleriyle İran arasında yaşanabilir. Washington’ın, kıyımın başlamasını öylece bir kenarda beklemek yerine, savaşa gidişi durdurmak için hızlı davranması gerekecek.
Suudi Arabistan ile BAE’nin sembolik hedefi, çoktandır Arap Körfezi’nin İran konusundaki mutabakatından sapan Katar. (…) hava sahalarını, kara sınırını ve karasularını Katar’a kapatmaları neredeyse her anlamda bir savaş sebebi. 50 sene evvel tam da bu hafta başlayan Altı Gün Savaşı’nın kıvılcımı, Mısır’ın Tiran Boğazı’nı geçişe kapatması, böylelikle İsrail’in Kızıldeniz’e erişimini engellemesiyle çakılmıştı.
Buna karşı İran, Katar’ın bağımlı olduğu gıda ithalatı için üç limanını kullanmasına izin vereceğini ilan etti. Ancak Riyad ve Abu Dabi, bu jesti Doha’nın Tahran’la kalleşçe bağlarının sadece bir teyidi olarak görebilir.
Bu noktaya nasıl gelindiğine dair iki anlatı var. Katar yönetimine inanırsanız resmî Katar Haber Ajansı (QNA) 24 Mayıs’ta helkendi ve Emir’in “Arapların İran’a düşmanlığı için ortada bir neden yok” dediğine dair sahte bir haber içeriği yayınlandı. Sahte olduğu iddia edilen bu haber, Katar’ın Müslüman Kardeşler’e ve onun Filistin kolu HAMAS’a desteğini teyit ediyor ve Doha’nın İsrail’le ilişkilerinin iyi olduğunu iddia ediyordu.
Öte yandan Suud’un ve BAE’nin medya organları, bu habere gerçek muamelesi yaparak ve infial içinde derhal cevap vererek farklı bir anlatıyı benimsedi. Emir’in yorumları TV ekranlarında sayısız defa döndürüldü ve Doha’ya duyulan öfkeyle Katar medyasına internet erişimi bloke edildi ki böylelikle resmî yalanlama okunamasın.
Bu hacklemenin, 20-21 Mayıs’ta Riyad’da Trump’ın Kral Selman ve onlarca Müslüman ülke temsilcisiyle bir araya geldiği zirvede benimsenen İran karşıtı duruştan rahatsızlık duyan Tahran tarafından planlanması mümkün. 3 Haziran’da Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid bin Ahmed el-Khalife’nin Twitter hesabı saatlerce helkendi; Bahreyn hükümeti İran’ı işaret etmek yerine, bu olaydan Şii muhalif aktivistleri suçladı. İran’ın temel hedefi, Körfez’in uyumsuzluğunu ve ihtilaflarını ortaya dökmek ve aynı zamanda KİK’in Tahran karşıtı duruşuna Trump’ın desteğinden rahatsızlık duyduğunu göstermek olacaktır.
Katar kendisini Riyad ve Abu Dabi kumpasının bir kurbanı olarak görüyor. (…)
Riyad, kendisi gibi Vehhabi İslam’a merkezî bir rol veren Katar’ı bölgesel bir baş belası, bir çıbanbaşı olarak görüyor. Buna karşın kadınların araba kullanmasına ve yabancıların alkol tüketmesine izin veren Doha yönetimi, Suudileri Vehhabiliğin kötü şöhret kazanmasının müsebbibi olmakla suçluyor. Bu arada Abu Dabi, BAE içinde faaliyetlerini yasakladığı Müslüman Kardeşler’e Doha’nın destek vermesinden öfke ve nefret duyuyor.
Her ne kadar 2014’te sekiz aylık bir diplomatik kesinti yaşansa da bugünkü sıkıntıların kökü, Emir Tamim’in babası Hamad’ın giderek sorumsuz ve etkisiz hale gelen kendi babasını tahttan devirdiği 1995’e kadar geri gidiyor. Suudi Arabistan ve BAE bu aile içi darbeyi Körfez’in yönetici aileleri için tehlikeli bir örnek addederek Hamad’a karşı bir kumpas kurdular. O dönem Doha’da görev yapan bir diplomata göre, komşu Suud ve BAE; Hamad’ın, iki kardeşinin ve dışişleri ile enerji bakanlarının öldürülmesi ve eski emirin yeniden başa geçirilmesi görevini ifa etmek için yüzlerce kabile üyesini örgütledi. Hatta BAE, bu kalkışmayı desteklemek üzere saldırı helikopterlerini ve savaş uçaklarını alarma geçirdi. Ancak kabile üyelerinden biri, hayata geçirilmesinden saatler evvel bu kumpasa ihanet ettiğinden uygulanamadı. 
Zihninin gerisinde bu olaylar bulunan Emir Tamim’in herhangi bir paranoyası haklı görülebilir. Hafta sonu boyunca bir BAE gazetesi, Katar’ın başındaki Sani ailesinin muhalif bir mensubu olan Şeyh Suud bin Nasır’ın “arabuluculuk” için Doha’yı ziyaret etmeyi düşündüğünü yazdı.
Aşağı yukarı 200 bin vatandaşı bulunan Katar’ın önemini açıklamak pek kolay olmayabilir. Oradaki yabancılar da zaman zaman şaşkınlık yaşıyorlar. (…) Ancak Katar dünyanın en fazla kişi başı milli gelire sahip ülkesi. İran’dan sonra dünyanın ikinci büyük doğalgaz rezervlerine sahip ve İngiltere’den Japonya’ya uzanan piyasalara doğalgazını satan bir ihracat devi. Yine Afganistan ve Irak savaşlarında Amerikan savaş uçaklarının havalandığı ve İslam Devleti’ne karşı savaşta ABD’nin komuta merkezi konumundaki devasa bir askeri üs olan el-Udeyd Hava Üssü’ne ev sahipliği yapıyor.
2013’te kendi lehine tahtından feragat eden babasının gölgesinde ülkeyi yöneten 37 yaşındaki Emir Tamim için kilit öncelikler, muhtemelen İran’ı rahatsız edecek hiçbir şey yapmadan iyi bir Amerikan müttefiki olarak kalmak. Ülkesinin doğalgaz zenginliğinin çok büyük bir kısmı, İran İslam Cumhuriyeti’yle paylaştığı devasa bir offshore sahada bulunuyor. Şimdiye kadar bu sahadan daha fazla üretim yapan Katar’dı.
Washington patlama potansiyeli bulunan bu gelişmeleri etkisiz kılmak için önemli bir rol oynayabilir. Amerikalı yetkililer, Katar’ın ABD-İran arasındaki dengeleyici tavrında pek de tarafsız olmadığına [Z.T.K. yani tarafsız gibi görünse de aslında İran’a daha yakın olduğuna] inanabilir; ancak Riyad ile Doha arasında uzun süreli bir çatışma veyahut Katar’ı Tahran’ın kollarına iten bir mücadele hiç kimsenin menfaatine olmayacaktır. Bu bağlamda Rex Tillerson’ın dışişleri bakanlığı için iyi bir seçim olduğu söylenebilir. Amerikan yönetiminde görev almadan evvel CEO’su olduğu ExxonMobil, Katar’ın enerji sektöründeki en büyük oyuncu; dolayısıyla o ana karar alıcıları büyük ihtimalle iyi tanıyordur.
Suudi Arabistan ve BAE, şu anda Udeyd Üssü’nde bulunan Amerikan birlikleri için alternatif sahalar olarak iyi niyetlerini göstermeye çalışıyorlar. Ancak onların sicilleri iddia ettikleri kadar iyi değil. 2003’te Suudi Arabistan, 11 Eylül’ün ardından kendi İslamcı radikalizmiyle baş etmeye çalışırken, Amerikan birliklerini Prens Sultan Hava Üssü’nden kapı dışarı etmişti. Abu Dabi zaten Amerikan tanker ve keşif uçaklarına ev sahipliği yapıyor; ama Udeyd tesisine alternatif bir tam teşekküllü komuta merkezi kurmak vakit alacaktır.

Bu çatışma Trump’ın genç yönetimi için bir imtihan niteliğinde. Riyad’daki toplu fotoğraf çekimi sırasında BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid en-Nahyan’ın Amerikan Başkanı Trump’ın sağ yanında durabilmek için Katar Emiri Tamim’e bir omuz atarak araya girmesi üzerinden sadece birkaç hafta geçti. Şimdi ise Suudi Arabistan ve BAE uluslararası alanda aynısını yapmaya çalışıyorlar. Ortadoğu’da kriz çıkabilecek noktaların bir listesi hazırlansa muhtemeldir ki Trump’ın danışmanları bunu asla öngörüp de yer veremezlerdi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder