11 Haziran 2017 Pazar

K.BOKHARI: KATAR: SUUDİ ACZİYETİNİN BİR GÖSTERGESİ



KATAR: SUUDİ ACZİYETİNİN BİR GÖSTERGESİ

Kamran Bokhari (Geopolitical Futures kıdemli uzmanı, Küresel Politikalar Merkezi kıdemli üyesi, George Washington Üniversitesi Aşırıcılık Programında bilim kurulu üyesi; Ottawa Üniversitesi Güvenlik ve Politika Enstitüsü’nde Kanadalı askerlere, istihbaratçılara, emniyetçilere ve diğer hükümet yetkililerine milli güvenlik ve dış politika dersleri veriyor; daha evvel Stratfor (2003-2015) Ortadoğu ve Güney Asya danışmanı ve Dünya Bankası danışmanıydı.)
Geopolitical Futures, 6.6.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Diplomaside münferit bir anlaşmazlığı çözmek ile anlaşmazlığa yol açan daha derin meseleleri çözüme kavuşturmak arasında bir fark vardır. Şu anda Basra Körfezi’nde Suudi Arabistan öncülünde altı ülkenin Katar’la ilişkileri kesmesine yol açan olay işte tam da bu. (…) Gün gelip Katar ile Suudi Arabistan ilişkilerini yeniden kurabilir; ama asıl mesele bu değil. Yaşanan, bölgeyi sarsan daha büyük bir hastalığın sadece bir tek semptomu.
Katar ile Suudi Arabistan hiçbir zaman iyi ilişkilere sahip olmadı. Sınır ihtilafları yüzünden didişmeleri, Katar’ın daha 1971’de İngiltere’den bağımsızlığını kazanmasının çok evveline kadar geri gidiyor. 1992’deki sınır çatışmasında iki kişi hayatını kaybetti. Her ne kadar iki taraf 2001’de sınırlar konusunda bir anlaşmaya varsa da ilişkiler bozulmaya devam etti. Hatta 2014’te bir yıla yakın bir süre Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn Katar’dan büyükelçisini çekti.
Suud ve Katar arasında zaten bir ihtilaflar tarihi mevcutsa, o halde şimdi niçin böyle görülmemiş bir diplomatik adım atıldı? Katar, bunu tetikleyecek yakın geçmişte sıradışı veya korkunç herhangi bir şey yapmışa benzemiyor. Muazzam doğalgaz rezervleriyle zenginleşen Doha hükümeti, Basra Körfezi’ndeki yönetimlerin çoğunun aksine, Sünni Arapların fiilî lideri konumundaki Suudi Arabistan’dan bağımsız bir dış politika izleyebildi. Katar, bölgenin idaresi de dahil bir dizi konuda Riyad’la ihtilaf içindeydi.
Doha, Suudi öncülüğündeki ittifak sisteminin bir parçası olması gerektiğinin farkında; ama sadece bu sisteme bağımlı olmak ve sınırlı kalmak da istemiyor. Bu hareket serbestisi diğer ülkelerle ilişkilerinde pragmatik olmasını sağlıyor. Bu da Katar’ın niçin Müslüman Kardeşler ve hatta Suriye’deki Selefi cihatçılar gibi muhalif güçlerle iş tutmak istediğini açıklıyor. Katar İslamcılarla flört edebiliyor, çünkü kaybedeceği fazla bir şey yok. Ancak İslamcılar Suudi Arabistan, BAE ve Mısır yönetimlerine yönelik doğrudan bir tehdit. Yine bu, Katar’ın niçin İran’la ve onun Şii müttefikleriyle iş tutmak istediğini de açıklar mahiyette. Nitekim Katar, Suudi Arabistan’ı İran’la dengelemek istiyor. Suud ise İran’ı tamamen yalnızlaştırma arzusunda.
Katar’ın ABD’yle ilişkileri bu dinamikleri karmaşıklaştırıyor. Amerikan Merkezî Komutanlığı CENTCOM’un merkezi Katar’da ve Katarlılar, ABD’ye sadece Ortadoğu’da değil, aynı zamanda -Afgan Taliban’ı ile barış müzakerelerine yardımcı oldukları- Güney Asya’da da destek çıkıyorlar.
Bu politikaların hiçbiri yeni değil. Doha dünyanın tek süper gücüyle yıllardır dost. Bir süredir bölgesel ihtilaflarda her iki tarafa da oynamakta. Serveti de yeni keşfedilmiş bir şey sayılmaz. Tabii ki Katarlılar bu bağlantılarında aşırıya kaçarak Riyad’ın kabullenemeyeceği bir şeyler yapmış olabilirler. Ama eğer böyle olsaydı Suudiler bu rahatsızlıklarını çoktan kamuoyu önünde dile getirmiş olurlardı.
Daha muhtemel açıklama ise Suudilerin artık Katar’ın politikalarını hoş göremeyeceği bir noktaya gelmesi. Riyad muazzam bir mali baskı altında. Petrol fiyatları düşük; [petrol bağımlılığına karşı] ekonomisini çeşitlendirme mücadelesi veriyor; Ortadoğu’da artan istikrarsızlık da dahil hem dışarıda hem de içeride baş etmesi gereken problemler gittikçe artıyor. Riyad’ın Doha’ya daha evvelki baskı yapma girişimleri başarısızlığa uğradı; dolayısıyla meseleleri tırmandırmaktan başka bir seçeneği kalmadığına inanmış olabilir.
Suudilerin Katar’ı dizginleme çabasında ABD’nin rolüne gelince, ya Washington zımni onay verdi ya da devre dışı bırakıldı. Ancak Suudi Arabistan’ın Washington’ın bilgisi haricine harekete geçmesi pek muhtemel görünmüyor. Eğer öyleyse bu tür bir adım Amerikan-Suudi ilişkilerinde büyük bir kopuş anlamına gelir. Amerikan Başkanı Donald Trump’ın gerçekleştirdiği ziyaretin görece başarısı dikkate alındığında, Riyad’ın bu kadar çabuk Washington’ı sinirlendirme riskine girmesi mümkün görünmüyor. Daha mantıklı açıklama, Washington’ın Riyad’ın Katar’ı sindirme planını zımnen onaylaması. [Z.T.K. zımnen değil, alenen! Krizin ertesi günü attığı twitlerle alenen onayladığını ortaya koydu] 
Kavganın tam sebebi her ne olursa olsun aşikâr ki Arap dünyasının şimdiye kadar istikrarını koruyabilmiş bu bölgesinde bir çatışmanın eli kulağında. Ve kavga öyle hızlıca yatışıp sona ereceğe de benzemiyor. Suudi Arabistan’ın adımları son derece sert. Belki bize daha çok ipucu veren olay, Katar Emiri’nin ilişkiler kesilmeden hemen evvel, bir krizin patlak vermesini önlemek amacıyla geçen hafta Kuveyt’te gitmesiydi. Aşikâr ki tavize yanaşmadı.

Katar’la yaşanan olay, Suudi Arabistan’ın Arap birliğini korumak için mücadele verdiğini gözler önüne seriyor. Bu mücadelenin sonucu Basra Körfezi’nin Arap kıyılarında bir etki bırakacaktır. İslam Devleti’yle savaşın ve İran’ın bölgesel ihtiraslarını kontrol altına alma çabalarının altını oyacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder