29 Mayıs 2017 Pazartesi

U.FRIEDMAN: SURİYE’DE IŞİD SONRASI İÇİN ÇEKİŞME BAŞLADI



SURİYE’DE IŞİD SONRASI İÇİN ÇEKİŞME RESMEN BAŞLADI
Uri Friedman (Küresel meseleler hakkında yazılar kaleme alan the Atlantic yazarı)
The Atlantic, 20.5.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

18 Mayıs Perşembe günü itibarıyla ABD, ancak yavaş yavaş belirginleşebilecek bir şekilde Suriye İç Savaşı’ndaki müdahilliğini derinleştirdi. Amerikan Savunma Bakanı James Mattis’e göre İran destekli milislerin ve Suriye rejim güçlerinin bulunduğu bir konvoyu hedef almak suretiyle ABD, ilk kez açıkça Suriye yönetimiyle müttefik yabancı savaşçıları vurmuş oldu. Böylelikle Amerikan ordusu, -Esed rejiminin geçen ay sivillere karşı kimyasal silah kullanmasına bir misilleme olarak Trump yönetiminin düzenlediği bombardımanın ardından- Esed’in askeri birliklerini ikinci kez kasıtlı olarak hedef almış oldu. Obama yönetimi sırasında Suriye’deki Amerikan askerî operasyonları IŞİD ve el-Kaide’ye bağlı olanları hedef almıştı. Şimdi ise çok cepheli iç savaşta iki grup daha ABD’nin ilgi odağında.
Bu gelişme, başkan adayıyken Suriye’de sadece IŞİD’e odaklanma vaadinde bulunan Donald Trump’ın Esed hükümetine karşı sürpriz şekilde katı bir tavır takınmasının bir uzantısı. Ama aynı zamanda çok daha geniş bir dinamiğin yansıması: IŞİD, Suriye’de gücünü ve toprağını kaybederken iç savaşın kapanış oyunu da yaklaşıyor ve bu mücadeleye dâhil olan çeşitli güçler ortak bir düşmanın kanını döküyor. Sonuç, nüfuz alanları tesis etme yarışı olup Trump yönetimi altında ABD başarılı bir şekilde bu yarışa dâhil olmuşa benziyor.
Perşembe günkü saldırının bağlamını düşünelim. Amerikan savaş uçakları, Amerikan ve İngiliz özel harekât birliklerinin IŞİD’e karşı savaş için Suriyeli isyancıları eğitmekte olduğu bir üsten uzak durması yönünde yapılan ikazları görmezlikten gelen Esed yanlısı bir askerî konvoyu vurdu. 2016’da Rus uçakları aynı üssü iki defa bombalamıştı. Ancak Obama yönetimi Suriye çatışmasına daha fazla girmekten korktuğundan Rusları caydırmak için çok az şey yapmıştı.
Atlantik Konseyi’nde Suriye çatışması uzmanı bir akademisyen olan Faysal Itani’nin deyimiyle Trump yönetimi, (…) “Suriye’de daha evvel sahip olmadığımız bir caydırıcılık tesis ediyor.(…)”
Itani bana dedi ki bu saldırılar, Suriye’de “Obama yönetim düşüncesinin aslında bir parçası olmayan daha konvansiyonel güç politikalarının” bir ilanı. Böylelikle üssün çevre bölgesi olan, Suriye’nin güneydoğusunda Irak ve Ürdün sınırı yakınlarındaki Tenef’in “Amerikan nüfuz ve operasyon alanı” olduğu mesajı yollandı.
Problem şu ki çatışmadaki birçok grup, özellikle de İran, Amerikalılara bu toprak parçasını teslim etmek istemiyor. Ortadoğu Enstitüsü’nden Suriye İç Savaşı uzmanı Charles Lister’a göre, eğer ki Amerikan ordusu İran’la bağlantılı Şii milisleri gerçekten vurduysa bu “çok büyük bir iş”. Zira bu, sınırın öte tarafındaki Irak’ta IŞİD’e karşı savaşta bu tür milisler ile ABD ve Irak güçleri arasındaki işbirliğini zorlaştırabilir.
Lister dedi ki, günlerdir İran destekli milisler “Suriye’nin güneyinde Amerikan destekli IŞİD karşıtı güçlere gözdağı vermeye çalışıyor” ve İran devlet medyası, “teröristleri korumak maksadıyla Suriye’nin güneyinde tampon bölge oluşturmaya dönük bir Amerikan komplosu” konusunda uyarılar yapıyor.
Sorularımı e-posta üzerinden cevaplayan Lister dedi ki “İran, Suriye’de tek bir Amerikan askeri dahi istemiyor. Kapı komşusu Irak’ta Amerikalılarla savaşma konusunda dolu dolu bir performansa sahip. Suriye’de kara savaşını tam da Esed ve İran’ın kazanıyor gibi göründüğü bir ortamda ABD ve Suriyeli muhalif ortakları, güneyde nüfuzlarını ve varlıklarını gittikçe daha fazla artırarak, kendi IŞİD karşıtı faaliyetlerini yoğunlaştırdı.”
“Eşzamanlı olarak ABD, ordusunun en az iki hava üssünde etkin hale geldiği Suriye’nin kuzeydoğusundaki niyetlerini hiç de gizlemiyor. Bütün bunlar İran’ın Suriye’de zar zor kazandığı başarılara ve Tahran’dan Bağdat’a, Şam’dan Beyrut’a kesintisiz uzanan kara koridoru beklentisine karşı çok ciddi bir meydan okuma niteliğinde. İran’ın Ortadoğu’daki bu nihai hayaline karşı ABD’nin Suriye’nin kuzeyi ve güneyindeki nüfuz bölgeleri büyük bir tehdit.”
Badiye olarak bilinen çok seyrek nüfuslu çöl bölgesinde bulunan Suriye-Ürdün-Irak sınırının kesişim noktasındaki Tenef; petrol rezervlerine, (İran’ın ana silah ikmal hattı olarak kullandığı) Şam-Bağdat demiryoluna ve IŞİD’in, kalesi Rakka’dan ayrılmak zorunda kalırsa son savunma merkezine dönüşecek Deyrezzor’a yakınlığıyla dikkat çekiyor. IŞİD’in geri çekilme sürecinde olması ve son dönemde Suriye savaş alanını “çatışmasızlık bölgeleri”ne bölmeye dönük Rus-İran-Türkiye planının hazırlandığı Kazakistan’daki barış görüşmeleri sözkonusu bölgeyi kontrol etme arzusunu daha acil bir hale getirdi. Dolayısıyla bu hafta içinde birlikler harekete geçirildi ve kılıçlar çekildi.
The New York Times’ın haberine göre:
Suriye çatışmasında sahadaki kalabalık yabancı müdahillerin tamamı, Rusya ve Türkiye’nin tesis etmeye çalıştığı çatışmasızlık bölgelerinin içinde ve çevresinde nüfuz kurmak için manevralar yapıyor. Bu bölgelerden biri de ABD, Ürdün ve İsrail’in İran destekli grupların ve özellikle de Hizbullah’ın zeminini genişletmesini engellemeye çalıştığı Suriye’nin güneyi…
Bölge, hem uzun vadeli askeri ve siyasi yatırım yaptığı Irak’ı istikrara kavuşturmak isteyen ABD, hem de Suriye hükümetinin mümkün olduğunca fazla toprak üzerinde kontrolünü güçlendirmesini isteyen Rusya için stratejik önemi haiz.
Ve yine bölge, Lübnan’da nüfuzunu güçlendirmek ve İsrail’e medyan okuma kabiliyetini sürdürmek amacıyla sınırlarından başlayıp Akdeniz’e kadar uzanan koridorları güvence altına almak isteyen İran için de kritik önemde. Hepsi de İslam Devleti’ne karşı savaş verdiği iddiasında ama birbirleriyle işbirliği yapmayı reddediyorlar.
Ortadoğu Enstitüsü’nden İran uzmanı Ahmed Mecidyar, bu hafta Suriye’de sergilenen jeopolitik güç mücadelesinin aynı zamanda “Musul’un batısında daha fazla toprak ele geçirmek ve stratejik Telafer şehrinden Suriye sınırına kadar uzanan kara koridorunu kontrol etmek üzere İran destekli milis güçlerinin yeni bir askeri saldırı başlattığı” Irak’ta da oynandığı iddiasında.
Bu hafta kaleme aldığı yazısında şöyle yazmış: “Her ne kadar Amerikan ordusunun Esed yanlısı kuvvetlerin saldırdığı isyancı gruplara hava desteği bir ilk olsa da (perşembe günkü) saldırının ABD’nin Suriye politikasında ciddi bir değişim anlamına gelip gelmediğini veyahut saldırıların kuvvetleri koruma maksatlı bir defaya mahsus bir adım mı olduğunu söylemek için henüz çok erken. Ancak net olan bir şey var: Ortak düşman İslam Devleti, Irak’ta ve Suriye’de zemin kaybettikçe İran destekli milis güçlerinin ve her iki ülkedeki Amerikan öncülüğündeki koalisyon kuvvetlerinin tehlikeli bir şekilde doğrudan çatışma ihtimali giderek yükseliyor.”
Ancak Itani’ye göre, böyle bir çatışma riski Suriye’de İslam Devleti’ni mağlup etmeye kalkışmanın kaçınılmaz bedeli. Diyelim ki ABD, IŞİD’i Rakka’dan ve Deyrezzor’dan çıkartmakta başarılı oldu. Terör örgütünün kendini yeniden toparlamasını nasıl önleyecek? ABD veya müttefikleri için tek seçenek IŞİD’in eski topraklarını ellerinde tutmak. Ve bu da Suriye’de nüfuz alanlarını belirlemeyi gerektiriyor.
Itani bana dedi ki “IŞİD problemini coğrafyalardan ve savaşın askeri realiteleri ve jeopolitikten ayrıştırmanın mantıklı olduğunu hiç düşünmedim. Ben [Trump yönetimi tarafından] şöyle bir pozisyon alınacağını düşünmüştüm: ‘IŞİD buna değmez. Onları biraz bombalayıp zayıflatacağız ve müttefiklerimizle işbirliği yapacağız, ama onları geriletip yok etmeyeceğiz ve çıtayı çok fazla yükseltmeyeceğiz’.” Ancak Donald Trump bu pozisyonu almayıp çıtayı yükseltti.

Itani, bu karar “(Suriye’yi) 250 bin askerle işgal etmek anlamına gelmez; ama bu mesele konusunda çok fazla zaman ve enerji sarf etmek demektir. Ve bu son derece tüketici bir şey” dedi. Bu arada Amerikan Başkanı, Suriye ordusunu ve onun İran destekli müttefiklerini geri püskürttükten sadece birkaç gün sonra ilk resmî yurtdışı gezisinin ilk durağına uçtu: İran’ın baş düşmanı Suudi Arabistan’a.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder