29 Mayıs 2017 Pazartesi

G.FRIEDMAN: CIA GÖREVLİLERİNİ KORUMAK




CIA GÖREVLİLERİNİ KORUMAK

George Friedman (Amerikalı siyaset bilimci, Stratfor’un kurucusu ve 2015 yılına kadar başkanı, Geopolitical Futures’ın kurucusu ve yöneticisi)

Geopolitical Futures, 22.5.2017


Tercüme: Zahide Tuba Kor

Hafta sonu The New York Times gazetesi, 2010-2012 yılları arasında Çin’deki Amerikan casusluk şebekesinin ortaya çıkarılması ve sistematik çözülmesi konusunu detaylı ele alan bir haber yayınladı. Haber, Çin’in şebekeye nasıl nüfuz ettiğini anlatan ve başarısızlığın sebebine ilişkin tahminde bulunan eski ve halen görevdeki 10 yetkiliye atıflarda bulunuyor. Bazıları, CIA’de Çinli bir köstebek olduğunu iddia ediyor. Diğerleri, görevliler ile teşkilat arasında haberleşme hattının güvenliğinin kırıldığı iddiasında.
Haberin zamanlaması muhtevası kadar manidar. Nihayetinde şu anda CIA görevlileri, Başkan Donald Trump’ı zayıflatmak maksadıyla bilgi sızdırmakla suçlanıyor. Böyle bir ortamda bir avuç yetkili çıkıp da devasa bir istihbarat fiyaskosunu ifşa etmekle kalmıyor, aynı zamanda üzerinden beş sene geçmişken bu ifşaatı çok açık bir şekilde el ele vererek yapıyorlar.
Açıklamalardan birine göre, CIA içinde bir grup, sözkonusu fiyaskoyu ifşa ederek teşkilatın inandırıcılığını zayıflatmayı amaçlıyor. (Bu konuda hiçbir delilim yok, ama [bildiğim şey şu ki] ithamların doğruluğunu ispat edici delilleri ortaya koymak Washington’da zorunlu değil, keyfidir). Aslında bu, gizli Rus entrikalarını bildiğini iddia edenlerin inandırıcılığını baltalıyor. Nitekim “Onları bildiğini iddia ediyorsun, ama aslında istihbarat alanında başarılı bile değilsin” tarzı argümanlar uzayıp gidecek.

Zor soru
Beşeri istihbarat bir aldatma oyunudur. Hükümet kaynaklarının elde edilmesi hilekârlığa bağlıdır ve istihbarat teşkilatı, kaynağını korumak için yalan söylemek zorundadır. İstihbarat, gizliliğin ve yalancılığın ahlaki zorunluluk olduğu bir sektördür. Mesela İkinci Dünya Savaşı’nı ele alalım. ABD’nin ve İngiltere’nin savaşı kazanması, büyük ölçüde Almanların ve Japonların şifrelerini kırmaları sayesindeydi. Böylelikle düşmanlarının neler planladıklarını biliyor ve buna göre karşı mukabelede bulunuyorlardı. Deşifrenin işe yaraması için bu bilgi kamuoyundan gizli tutulmalıydı. Bu ihlalin sırları savaştan yıllar sonra ifşa edildi; ama eğer ki Almanlar ve Japonlar daha evvel bunu fark etselerdi şifrelerini değiştirirler ve savaş başka türlü sonuçlanabilirdi.
Uzun vadede CIA, bir şekilde Amerikan kamuoyunu aldatmadan Çin hükümetini avlayamaz. Bu da bizi apaçık bir problemle karşı karşıya getiriyor: CIA’in söylediği her şeye inanmalı mıyız?
Bu, bir demokrasinin cevaplaması için zor bir soru. İstihbarat teşkilatının yaptığı “kötü şeyler” ülke için faydalıdır şeklindeki zımni bir mutabakata dayalı olarak güven inşa edilir. Eğer ki kamuoyu, teşkilatın milli menfaatlere göre değil de kendi çıkarlarına göre hareket ettiğine inanırsa işte o vakit mutabakat bozulur. Teşkilat, birkaç kişinin hedeflerine ulaşma aracı ve dolayısıyla ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı önünde bir engel olarak görülür.
Güven aynı zamanda kabiliyet üzerine inşa edilir ve dolayısıyla istihbarat teşkilatlarının istidadını sorgulamak makuldür. Ancak CIA, her ne zaman sorgulansa, sahtekârlığı pazarlayarak “Eğer ki bildiklerimi bilseydiniz bana tamamen saygı duyardınız” benzeri bir savunmaya geçme eğiminde. CIA’in başarılarını mı yoksa başarısızlıklarını mı gizli tuttuğunu kamuoyunun bilebilmesi mümkün değil.
İstihbarat teşkilatının yalan söylemesi gerektiği inancını demokrasilerde pazarlamak zaten zordur (kısmen bu nedenle ABD’nin İkinci Dünya Savaşı öncesi bir istihbarat teşkilatı yoktu); ancak teşkilat siyasi alana girdiği anda bu çok daha zorlaşır, tıpkı şu anda olduğu gibi. (…) Bu durumda soru şu hale gelir: Acaba CIA bir Amerikan siyasi fraksiyonunca ele mi geçirildi, eğer öyleyse bu haliyle etkili bir istihbarat teşkilatı olarak kalabilir mi?

Yüksek bir bedel
CIA’in Amerikan başkanının bir yabancı güçle bir şekilde dolaplar çevirdiği konusunda bilgisinin olması muhtemel. Eğer varsa hayati bilgi işte bu. Ama bu, istihbarat komiteleri üzerinden Kongre’ye gönderilmesi gereken bir bilgi; zira sadece Kongre bu tür konularda harekete geçme anayasal sorumluluğuna sahip. (…)
Siyasi tartışmalara girmek CIA’i bölecektir; nihayetinde CIA görevlileri de diğer insanlar gibi günlük siyaseti dert edinen insanlar. Bu yüzden the New York Times haberinde olduğu gibi, 10 yetkili ortaya çıkıp da Çin’deki istihbarat başarısızlıklarını ifşa ettiklerinde acaba bunu niye şimdi yapıyorlar sorusu üzerinde düşünmemiz lazım. Zamanlama tamamen bir tesadüf mü? Yoksa Başkan’la ilgili zarar verici bilgiler sızdıran CIA içindeki muhtemel bir grubun altını oyma çabası mı? Bütün bunlar tabii ki birer spekülasyon, ama mesele şu: CIA iç siyasete girerse siyaset arenasındaki diğerleriyle aynı spekülasyonlara maruz kalır.
(…)

Çin raporu, Amerikan siyasetine girmekte hiç yabancılık çekmeyen CIA gibi bir teşkilata sahip olmakla ödediğimiz yüksek bedeli bize hatırlattı. İzin verilmediği için alenen açıklama yapamayan yetkililer, aslında bir noktadan sonra kendilerini de tüketecek ve ABD’yi zayıflatacak güvensizlik tohumlarını ekiyorlar. Eğer ki CIA görevlileri birer koruyucuysa onları kim koruyacak?

1 yorum: