29 Mayıs 2017 Pazartesi

D.HEARST: SUUD, TRUMP’A HARAÇ ÖDEMEYİ NİÇİN TERCİH ETTİ?



SUUDİ ARABİSTAN KENDİ HALKINI DESTEKLEMEK YERİNE TRUMP’A HARAÇ ÖDEMEYİ NİÇİN TERCİH EDİYOR?

David Hearst (Middle East Eye internet sitesi baş editörü; eski İngiliz Guardian gazetesi dış politika başyazarı)
Middle East Eye, 17.5.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Ortadoğu'yla, özellikle de Körfez ülkelerinin politikalarıyla ilgili son derece önemli yazılar kaleme alan David Hearst'ten şimdiye kadar yaptığım 12 tercümeyi toplu olarak okumak için TIKLAYINIZ


Donald Trump’la buluşmanın fiyatı oldukça yüksek ve giderek de yükseliyor. Cuma gününe kadar Suudi Arabistan, gelecek 10 yılda 300 milyar dolara varan anlaşmaları ve opsiyonları/satın alma halklarını ve ayrıca 40 milyar dolarlık altyapı yatırımını ödemek zorunda kaldı. Trump, Riyad’a ayak bastığında bu rakam sadece mukaveleler ve opsiyonlar olarak 460 milyar dolara fırladı. Wall Street’ten bazılarına göre nihai rakam Amerikan ekonomisinde 1 trilyon dolarlık yatırıma kadar yükselebilir.
Trump, Amerikan tarihinin en büyük silah anlaşmasını heybesine doldurdu. Böylelikle –belki de asla kullanamayacağı füzeleri bile satarak– Suudi Kraliyet ailesine [Washington’ın Körfez’in güvenliğini sağlamasının bedelini] ödettirme sözünü yerine getirecek.
Eğer ki İran’la bir savaş çıkarsa bu savaşı verecek [Körfez ülkeleri değil] ABD’nin kendisidir. Komşusu [Kuzey Kore] ile kapışmaya çok daha yakın bir ülke olan Güney Kore, Amerikan füze savunma sistemlerini satın alma konusunda çok daha zorlu bir müşteri olduğunu ispatladı. 1 milyar dolarlık THAAD sisteminin parasını ödemekte ayak diretiyor. Riyad ise böyle değil.
Beyaz Saray, beklenmedik şekilde yağan bu Suudi parasının ABD içinde iş piyasasına etkisinden dolayı mutluluktan havalara uçuyor. Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Trump arasında geçen ay gerçekleşen toplantının resmî okumasına göre, doğrudan ABD içinde 1 milyona varan istihdam, tedarik zincirinde ise milyonlarca yeni iş imkânı sağlanacak.
31 yaşındaki veliaht prensin aksine, bir hevesle Rus milyarderin yatından veya Maldivler’den ada zinciri satın alamayan Suudiler şu soruyu soruyor: “Allah aşkına, nasıl olup da Amerikalılara bunca parayı yağdırırken kendi halkına para sarf etmekte bu kadar isteksiz olabiliyor?”
Resmi işsizlik oranı %12, ancak gerçeği çok daha yüksek. [Maaşlar düzgün ödenemediğinden] Doktorları hastanelerde tutabilmek için cebelleşiyorlar; kamu çalışanlarının ve ordunun emekli aylıklarını ödeyen Kraliyetin en büyük fonu olan Genel Emeklilik Kurumu geçen ay kaynaklarının artık tükendiğini açıkladı.
Suudilerin çoğu Ekonomi Bakan Yardımcısı Muhammed et-Tuveycri’nin hangi açıklamasına inanıyor? Kemer sıkma tedbirleri sayesinde Kraliyetin ilk çeyrekte bütçe açığını yarıdan fazla azalttığı açıklamasına mı, yoksa petrolün varil fiyatı 40-45 dolar aralığında kaldığı takdirde Kraliyetin 4 yıl içinde iflas edeceği uyarısına mı? Bu uyarıyı yapan sadece o değildi. IMF de Kraliyetin iflasın eşiğinde olduğu uyarsında bulunmuştu. Hangi Suudi vatandaşı daha fazla kemer sıkma tedbirinin ve yeni bir KDV’nin eli kulağında olmadığını düşünüyor ki?

Masalar ve tekerlekli sandalyeler dönemi artık mazide kaldı
Kraliyetin zengin Amerikalı kuzenlerine daha fazla servet yağdırmaya niçin bu denli hazır olduğunun muhtemel iki nedeni var.
Birincisi şahsi bir neden. Muhammed bin Selman bir servet ödüyor veyahut en azından bunu ödeyebileceğini içtenlikle ümit ediyor. Devlet hediyelerinin mütevazı olduğu günler geçeli çok oldu. Riyad’da Suudi Kraliyetinin kurucusu Kral Abdülaziz ibn Suud müzesinde sergilenen parçalardan biri, bir Amerikan savaş gemisinde ilk buluşmalarının ardından Amerikan Başkanı Franklin D. Roosevelt’in hediye ettiği mütevazı bir masa. Yine Başkan’ın iki tekerlekli sandalyesinden biri de krala verilmiş. Silah anlaşması rüşvetiyle mukayese edildiğinde, bugünlerde muhatabına bir masa veya bir tekerlekli sandalye hediye etmek olsa olsa bir hakaret olur.
İkincisi ise kolektif akıl. Kraliyet, İran’la barışı temel hedefi kılan Obama yönetiminden öyle bir şoke oldu ki bir kez daha çöl rüzgarlarına maruz kalmak istemiyor. Suudi Arabistan hiçbir zaman kullanamayacağı silahlara para dökerek [kendisini ABD tarafından İran’a karşı] koruma parasını ödüyor.
Ancak Muhammed bin Selman’ın iddialarını çantada keklik saymak için henüz erken. Bu onun bir emeli olsa dahi acaba kendi ülkesi veya hatta kraliyet ailesi adına mı konuşuyor? O hala tahta çıkmaktan uzak tutuluyor; kendisinin büyüğü –kimilerine göre de daha zekisi– olan kuzeni Muhammed bin Nayif’in de daha avantajlı olduğu veliaht prenslik makamını teslim etmeye hiç niyeti yok.

Yemen’in yansımaları
(…)

Farz edelim ki
Haydi, bir fikir jimnastiği yapalım. Farz edelim ki Suudi Arabistan, Arap Baharı’na ve halk ayaklanmalarına karşı çıkmak yerine Arap dünyasına yatırım yapıp bölgeyi geliştirmeye karar vermiş olsun. Suudi Ailesi’nin askeri darbeleri ve karşı-devrimleri desteklemek yerine Mısır, Libya ve Yemen’de serbest seçimlerin sonuçlarına arka çıkmak için 340 milyar dolar akıttığını hayal edelim.
Suudi Ailesi ve Arap dünyası bugün hangi noktada olurdu, bir düşünsenize. Bu öyle basit bir iş değildi. (…) Ama en azından değişim için silahların değil, sandıkların kullanıldığı bir gelenek kurulmuş olacaktı.
Ekonomiler çok daha iyi bir durumda olacaktı. (…) Belki Sina’da bir ayrılıkça hareket mevcut olabilirdi, ama İslam Devleti oraya yerleşemezdi. Cihatçılar, misyonlarının başarısızlığa uğradığını görerek çoktan Afganistan’daki mağaralarına geri dönmüş olacaktı.
Barışçıl değişimin finansörü Suudi Ailesi bir kahraman olarak yere göre sığdırılamayacaktı. (…) Trump’a kan parası ödemek zorunda kalmayacaktı. [Statükoyu korumak için her yola başvurmak yerine] Mutlak monarşiden meşruti monarşiye doğru yelken açsalardı kendi dünyaları bugün çok daha güvenli ve güvende olurdu. 
Bugün bölgede yaşananlar yavaş öğrenenler için bir tarih dersi niteliğinde. Trump, ülkesi içinde toplanan fırtına bulutlarını dağıtmak için Riyad’da hoş karşılanmayı sabırsızlıkla bekliyor. Hızla düşüşe doğru geçen Trump yönetimi [kurtuluş için] Cumhuriyetçilerin gözünün içine dahi bakıyor. Hal böyleyken Müslüman ve Arap 56 lider, Riyad’da Trump’ın kendilerine demokrasi dersi ve İslam hakkında vaaz vermesini dinlemek için bir araya gelecekler. Amma da tuhaf bir dünyada yaşıyoruz. 


AMERİKAN-SUUDİ İTTİFAKI

Kamran Bokhari (Geopolitical Futures kıdemli uzmanı, Küresel Politikalar Merkezi kıdemli üyesi, George Washington Üniversitesi Aşırıcılık Programında bilim kurulu üyesi; Ottawa Üniversitesi Güvenlik ve Politika Enstitüsü’nde Kanadalı askerlere, istihbaratçılara, emniyetçilere ve diğer hükümet yetkililerine milli güvenlik ve dış politika dersleri veriyor; daha evvel Stratfor (2003-2015) Ortadoğu ve Güney Asya danışmanı ve Dünya Bankası danışmanıydı.)
Geopolitical Futures, 21.4.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

(…)
Menfaatleri farklılaşsa dahi Amerikan güç dengesi siyaseti nedeniyle Washington’ın hala daha Riyad’a ihtiyacı var. ABD, İran’ın Arap dünyasındaki kaostan istifade etmesini ve aşırı nüfuz elde etmesini istemiyor. Bu amaçla Amerikalılar, özellikle İslam Devleti’ne karşı savaşta daha belirgin bir bölgesel rol üstlenmesi için Türkiye’yi de sıkıştırıyor. Türkiye bölgenin doğal lideri; ancak kendi iç meseleleri yüzünden Türkler bu aşamada müdahil olacak bir konumda değiller.
Bu da demek oluyor ki Amerikalılar Suudilere muhtaç – her ne kadar Riyad, kendi güvenliğini sağlamaktan aciz olsa da ve İslam Ordusu İttifakı’nı hayata geçirmek için Pakistanlılarla sıkı bir iş tutmaya çalışsa da… En azından ABD Suudilerin zayıfladığını görmek istemiyor. Zira bu durum sadece İran’a değil, İslam Devleti’ne de alan açacaktır. İşte bu korku, Amerikan-Suudi ortaklığının şu sıralar temelini oluşturuyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder