9 Nisan 2017 Pazar

R.FORD: RAKKA’YA HAREKÂTIN MALİYETLERİ



RAKKA’YA HAREKÂTIN MALİYETLERİ

Robert Ford (2011-2014 arasında ABD’nin Suriye büyükelçisiydi; halihazırda Washington Ortadoğu Enstitüsü üyesi ve Yale Üniversitesinde öğretim üyesi)
The Cipher Brief, 12.3.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Yaklaşık 400 Amerikan deniz piyadesi ve özel harekâtçıyı Rakka operasyonuna destek amacıyla Suriye’ye konuşlandırılacağı haberi sizce Amerikan stratejisinde önemli bir değişime mi işaret ediyor?
Bu bir değişim. Zira daha evvel konuşlanmış olan özel harekâtçılarımızın yaptığı, savaş desteği vermekti ve topçu/ateş desteği verecek bu tür doğrudan askeri birlikler daha evvel yoktu. Özel harekâtçılarımızla Suriye Kürtleri ve onlarla müttefik Arap savaşçılar üzerinden destek sağlıyorduk. Dolayısıyla bu çok büyük olmamakla birlikte bir değişim.
Bence asıl büyük bir değişim, Menbic’de oynanacak barışı koruma rolü.

Bu niye çok büyük bir değişim?
Pentagon iki şey açıkladı. Hem deniz piyadelerini konuşlandırdılar hem de Türkiye sınırına yakın Menbic bölgesine özel harekât birlikleri yolladılar. Bunu Türk ordusu ve desteklediği Suriyeli Arap milisler ile bizim desteklediğimiz Kürt ve Araplardan müteşekkil SDG arasına yerleştirdiler. Geçen sene bu iki grup muntazaman çatışmıştı. Ama ilk defa onları birbirinden ayırmak maksadıyla aralarına Amerikan birlikleri konuşlandırıyoruz.
Dün (9 Mart) ve bugün (10 Mart) Türklerin topçu ateşiyle bombardıman yaptığına dair haberler var. Suriye rejimi de oralara birlik yerleştirdi. Rejim dün 10 kadar askerinin bu bombardımanlarda hayatını kaybettiğini duyurdu. Suriye yönetiminin yaydığı bu tür haberlerin güvenirliği şüpheli, şimdiye kadar bu tür çok yalanlar söylediler. Ama topçu ateşi olduğu kesin. Yeni olan bu işte ve bizim askerimiz çatışmanın hemen dibinde. Biz daha evvel Suriye’de de Irak’ta da herhangi barışı koruma rolü oynamadık.

Bu tam olarak ne anlama geliyor?
İki çıkarımım var: Birincisi, ABD, Rakka savaşının zorlu olacağının farkında ve bunu ağırdan almak istemiyor. Savaşın hızlı ilerleme kaydetmesi için topçu birliği yolluyor. Hâlihazırda devam eden Musul savaşı da geçen sene Menbic’i geri almak da bu seneki el-Bab savaşı da çok uzun sürdü. Bu yüzden bölgeye deniz topçu piyadelerini yollamak, hızlı ilerlemek istediğimizin bir göstergesi.
İkincisi, birliklerimize barışı koruma görevi vermek, bence Türkler ve onların Arap müttefikleri ile bizim desteklediğimiz Suriye Kürtleri ve onların Arap müttefikleri arasında doğrudan bir çatışmayı nasıl durduracağımızı bilemediğimizin bir işareti. Biz herkesin IŞİD’e odaklanmasını istiyoruz; bu, ABD’nin bir önceliği. Ama Türklerin önceliği, IŞİD değil, Kürtler. Suriyeli Kürtlerin önceliği, IŞİD değil, Türkiye. Türkiye’nin müttefiki Suriyeli isyancıların önceliği, IŞİD değil, Esed rejimi. Dolayısıyla herkesi ortak düşmanla savaştırmak, hele de Amerikan önceliği başka hiç kimsenin önceliği değilken, hiç de kolay değil.
(…)
Bence Türklerin geçen yaz başlayan müdahalesinden bu yana temel önceliği, hep Suriye Kürtleriydi, IŞİD değil. Desteklediğimiz Suriye Kürtlerinin Akdeniz’den Irak sınırına kadar uzanan sınır hattında özerk bir bölge kurmasını engellemek için müdahale ettiler. Kürt bölgesinin fiziki bütünlüğünü bozup ikiye bölecek şekilde bir alana girdiler. Baştan beri öncelikleri hiç değişmedi.
Obama yönetimi sürekli kaytararak Türklerin endişelerini görmezden geldi. Ardından Trump devreye girdi. Türklerin Trump yönetiminden Suriye Kürtlerine desteği keseceği beklentisi oldukça yüksekti; ama şimdiye kadar görünen o ki bu gerçekleşmiş değil.

Eğer Trump yönetimi, Obama yönetiminin Suriye’de daimi Amerikan birlikleri sayısını 503’le sınırlayan politikasını değiştirmek istiyorsa bunu hukuken nasıl gerçekleştirecek?
(…)
Başka devasa konular var: Rakka’yı geri aldıktan sonra ne olacak? Bölgeyi kim kontrol edecek, kim yönetecek? Bunu kim seçecek? Amerikalılar mı? Peki, yerel halk Amerikalıların tercihini kabullenecek mi? Bu 2003’te Ramadi’de, Felluce’de, Musul’da işe yaradı mı? Yine aynısını mı tekrarlayacağız? Hayır. O halde, yerel halk kendi yönetimini nasıl seçecek? Seçimlere mi gideceğiz? Peki, bunun masraflarını kim karşılayacak? Bu süreçte polisin maaşlarını kim ödeyecek? Elektriğin yanması, suyun akması için kim çalışıp masrafları karşılayacak? Bütün bunlar için para lazım.
Trump yönetimi, tüm seçim kampanyası boyunca sürekli “ulus-devlet inşasına girişmeyeceğiz” dedi. Düşünün bir kere, biz Suriye’nin doğusuna sahip olmak üzereyiz. Bunun bedelini kim ödeyecek?
Dün Wall Street Journal’da yayınlanan bir makalede, Beyaz Saray’daki bazı yetkililerin “Rakka’yı ele geçirdikten sonra Esed yönetimine devretmeliyiz” diye düşündüğünü yazdı. Ancak ben yerel halkın bunu kabulleneceğine hiç emin değilim. 2011’de Esed’e karşı ayaklanıp Suriye yönetiminin unsurlarını Rakka’dan çıkarmışlardı. Bu, IŞİD’in bu bölgeyi ele geçirmesinden çok daha önceydi. IŞİD’den evvel iki sene boyunca bölgeyi Özgür Suriye Ordusu yönetti. Esed yönetimi şimdiye kadar başkent Şam’ın tamamını dahi geri alabilmiş durumda. Irak, Lübnan ve Afganistan’dan Şii milisleri getirmediği takdirde Rakka’yı elinde tutabilecek yeterli gücü bile yok. Halep’i de zaten bu şekilde geri alabildi. Şimdi tutup da bu yabancı Şii milisleri, muhafazakâr Sünni Arap aşiretlerin ortasına mı sürecek? Bu, Irak’ın batısında işe yaramadı. Bütün bunlar cevabı verilememiş sorular. Eğer yönetimin bir planı varsa Beyaz Saray dışındaki hiç kimse bunu henüz görebilmiş değil.

Rakka harekâtı sonrası sürdürülebilir bir uygun seçenek sizce nedir?
Bence liderleri seçmek Amerikalıların hakkı değil. Yerel halkın kendi liderlerini seçeceği yerli bir süreci teşvik etmeliler. Masrafları karşılaması gereken ise Amerikalıların kendileri. Belki Suriye yönetimi karşılar, ama ben bundan pek emin değilim. Suriye yönetiminin kasası tamtakır. Rejim kontrolündeki bölgelerde çok fena bir yakıt kıtlığı var. İthalat yapmak için parası yok. Dolayısıyla bunu biz üstlenmek zorundayız. 
Rakka’ya girmenin bedeli bizim için bu. Eğer süreci daha ağırdan almak istersek, o takdirde Avrupa ve Kuzey Amerika’da güvenlik riskinin artacağını da kabullenmek zorundayız. Demem o ki beleşçilik diye bir şey yok.

Son düşüncelerinizi de alalım.
İki konu var. Birincisi, Suriye Kürtleri, IŞİD’e karşı etkili bir kuvvet olmakla birlikte –ki cesur birer savaşçı olduklarını hiç kimse sorgulayamaz bile– onların Rakkalı olmadıklarını ve yerel Arap toplumu arasında şöhretlerinin oldukça kötü olduğunu unutmamamız lazım. Bu algılama biçimi haklı olsun olmasın, fark etmez, bu bir realite. Amerikalılar bunu değiştiremez.
İkincisi, yerel Arap toplumuyla zorlu ilişkilerine ilaveten, Türkler de onlardan nefret ediyor. Her yerleri düşmanlarla doluyken biz bu Suriye Kürtlerine tutup da ne ölçüde sıkı destek vereceğiz? Eğer orada uzun sürecek bir çatışmaya girmek istemiyorsak müttefik olarak kimleri seçeceğimiz noktasında dikkatli olmalıyız.

Peki, mevcut Amerikan yönetimi ve konu üzerinde çalışan yetkililerin meseleyi bu denli hassas ve etkin bir şekilde ele alabileceklerine itimadınız var mı?
Evet. (Amerikan Dışişleri Bakanı) General Jim Mattis’i Irak’tan çok iyi tanıyorum. (…) Ona itimadım sonsuz. Onun yönetimde görev alması büyük bir artı değer. Keza Milli Güvenlik Müsteşarı H. R. McMaster’ı da Irak’tan biliyorum. (…) Bunlar geçekten yetenekli ve aklı başında insanlar.
Problem şu ki onların ekibi, özellikle de Pentagon’daki bütün kadrolara tayinler, henüz tamamlanabilmiş değil. Kadrolar tamamen doldurulmadan savaşa girmek, bir elleri arkadan bağlı şekilde mücadele vermek demek. Pentagon’da henüz daha müsteşarlık ve yardımcılıkları dahi boş. Keza Türklerle, Ruslarla ve Suudilerle müzakere yürütmesi gereken bütün sivil koltuklar boş. Aynısı Dışişleri Bakanlılığı için de geçerli. (…)

(…) Öncelikle boş olan makamlara atamaları yapmazsanız bir eli arkadan bağlı şekilde savaş vermek zorunda kalırsınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder