9 Nisan 2017 Pazar

J.NIXON: SADDAM’I SORGULAMAK VE SÖYLENTİLERİ GİDERMEK



SADDAM’I SORGULAMAK VE SÖYLENTİLERİ GİDERMEK

John Nixon (Liderler üzerine uzmanlaşan eski CIA yetkilisi (1998-2011); Saddam Hüseyin’in yakalanmasının ardından onu ilk sorgulayan CIA ajanı ve “Debriefing The President: The Interrogation of Saddam Hussein” kitabının yazarı)
The Cipher Brief, 3.3.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

(…)
Saddam Hüseyin mesela kitle imha silahları veya işlediği iddia edilen suçlar konusundaki sorularınıza ne cevaplar verdi?
(…)
Kitle imha silahları gibi konularda genel olarak söyledikleri doğruydu. En önemli bilgilerden biri, 1988’de Halepçe’deki Kürtlere kimyasal silah kullanılmasıyla ilgili olan. Bu, onun onayıyla gerçekleşmemiş, emri o vermemiş. Kararı veren, savaş alanındaki generallermiş. Hatta bunu öğrendiğinde çok sinirlenmiş.
Dürüst olmam gerekirse bunu bana ilk söylediğinde ona inanmadım. Ta ki diğer tutukluların bazılarının ifadelerini inceleyene kadar. Onların söyledikleri de Saddam Hüseyin’in ifadelerini doğrular nitelikteydi.

(…)
Peki, Irak’ta kitle imha silahları bulunmadığını Washington’a kabul ettirmek ne ölçüde zorluydu?
Büyük bir hayal kırıklığı ve teslimiyetle, keşke bu gerçeği hiç bilmeseydik hissiyatıyla karşılandı. Öyle zannediyorum ki CIA görevlileri bunun kariyerlerine mâl olacağını hissettiler. Ve aslında bir ölçüde bu hislerinde de haklılardı.

(…)
Kitabınızda diyorsunuz ki Saddam Hüseyin, yönetimde günlük işlerin çoğunu çoktan yardımcılarına devretmiş ve bir roman yazmaktaydı. Bu doğru mu?
(…) Yakalandığında yazdığı 700 sayfalık bir müsvedde ve şiirler vardı. Hayatımda okuduğum en kötü yazılardı. (…)
CIA hep Saddam’ın manipülatörlerin üstadı olduğuna inanmıştı. Hep bizimle aşık atıp önümüzde olmaya çalışıyordu. Aslına bakarsanız, bizim Saddam’la ilgili bilgi kaynaklarımız kurumuştu ve doğruluğu son derece şüphe götürür raporlara bağlı haldeydik.
1980’lerin ve hatta 1990’ların Saddam’ı 2002’nin, 2003’ün Saddam’ı değildi. Artık yaşlanmıştı. Ülkesinin günlük işlerini çekip çevirmekle pek ilgilenmiyordu. Vaktini daha ziyade ikinci eşiyle ve yazı yazarak geçirmek istiyordu. Bu, Bush yönetiminin nükleer silah elde etmeye çalışan bir çılgın adam tasviriyle tamamen çelişiyordu.

(…)
Saddam Hüseyin, Amerikalılara nasihatlerde bulunmuş ve ABD’nin niçin Irak’ta başarısız olacağını anlatmış. Size ne tür nasihatler verdi?
Dedi ki “Size bir şey söylemek istiyorum. Burada başarısızlığa uğrayacaksınız. Irak’ta elde etmeye çalıştıklarınıza ulaşamayacaksınız.”
“Ama Saddam, sen burada karşımda oturup benimle konuşuyorsun. Rejimin artık yok. Ordun dağıldı ve artık Irak’ta Amerikan ordusu var. Biz nasıl olup da başarısızlığa uğrayacağız ki?” dediğimde cevabı şu oldu:
“Siz Iraklıların zihniyetini bilmiyorsunuz. Arap aklını hiç anlamadınız. Tarih bilmiyorsunuz. Dil bilmiyorsunuz. Bu yüzden başarısızlığınız mukadder.”
“Sana katılıyorum” diyerek onu cesaretlendirmek istemedim; ama içimden “Bu konuda haklısın” dedim kendi kendime. Zaten zaman içinde olayların gidişatı da onu haklı çıkardı.

Saddam’ın yargılanmasını ve idamını izlerken neler hissettiğinizi merak ediyorum.
Düzmece bir mahkemede yargılandı. Yargılamadan sonra öğrendiğimiz bazı şeyler beni hayal kırıklığına uğrattı. Zira Maliki yönetimi, Saddam’ın suçlu bulunup mahkûmiyet kararı verilmesi ve cezasının da idam olması için hâkimlere baskı yapmış.
Bunu az da olsa bekliyordum aslıda. Ama idamın infaz şekli beklemediğim bir şeydi.
Saddam’la konuşurken aklımın bir kenarında “bu süreç idamla sonlanacak” düşüncesi hep vardı. Saddam da aynı kanaatteydi. Bana dedi ki “Hayatıma son verileceğini biliyorum. Yaptıklarım konusunda son derece müsterihim”.
İdam edildiği takdirde belki de Irak halkının ülkelerinde hukuk devleti olduğunu görecekleri düşüncesindeydim. Sanıyordum ki yöneticilerin yargılanıp da yaptıklarından hesap sorulması iyi olacak, Irak’ın yeniden ayağa kalkmasını sağlayacak ve böylelikle “Saddam yönetiminin kurbanları” devri kapanacaktı.
Ama zannedersem Saddam’ın bu işin sonunun nereye varacağına dair değerlendirmeleri çok daha doğruydu. Bu süreç Iraklılara özgü yolla halledildi, yani eşkıya adaletiyle.

(…)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder