9 Nisan 2017 Pazar

J.JEFFREY&S.ÇAĞAPTAY: IŞİD’E KARŞI TRUMP’IN İHTİYACI SİYASİ-ASKERİ BİR PLAN



IŞİD’E KARŞI TRUMP’IN İHTİYACI SİYASİ-ASKERİ BİR PLAN

James Jeffrey (ABD’nin eski Irak ve Türkiye büyükelçisi; şu anda Washington Enstitüsü kıdemli üyesi) & Soner Çağaptay (Washington Enstitüsü Türkiye Araştırmaları Programı Direktörü)
The Cipher Brief, 1.3.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: ABD’nin eski Irak ve Türkiye büyükelçisi James Jeffrey’nin bu blogda yer alan 3 makalesinin tercümesini toplu olarak okumak için TIKLAYINIZ

Soner Çağaptay’ın bu blogda yer alan 4 makalesinin ve röportajının tercümesini toplu olarak okumak için TIKLAYINIZ

(…)
(…) Şu anda Washington’ın vereceği kararlar, Ortadoğu’nun gelecekteki on yıllarını belirleyecek.
Önümüzdeki aylarda Musul IŞİD’den kurtarıldığında, 2017 yılı içinde Rakka’daki son kalesinin de düşürülmesiyle birlikte, örgütlü askeri güce sahip bir “devlet” olan IŞİD’e karşı zafer ilan edilebilir. Ancak bundan sonra Ortadoğu’nun çok daha güvenli olacağının hiçbir garantisi yok.
“IŞİD sonrası” senaryosunu hazırlarken Washington, ABD’nin bölgede kalmaya devam edeceği, yenilerle (Suriye Kürtleri) ve eskilerle (Türkiye ve Irak) ilişkilerini muhafaza edeceği, İran’ı çevreleyeceği ve Rus varlığını idare edeceği bir şekilde hem askeri hem de siyasi perspektifli bir IŞİD stratejisi belirlemeli.
(…) Amerikan ordusunun Başkan Trump’a yeni önerisi, SDG’yi destekleme politikasını bu defa ağır silahlarla, zırhlı araçlarla ve Rakka’ya hızlıca ilerlemeyi “kolaylaştırıcı” daha fazla Amerikalı askerle sürdürmek şeklinde olabilir.
Bu en iyi askeri plan olacaktır ama siyasi kusurlarına da dikkat çekmek gerekir. SDG içindeki Arap unsur zayıf olup hâkim unsur Kürtlere ise Rakka gibi Arap bölgelerinde destek sınırlı. Dahası, cihatçı IŞİD, Kürtlere karşı bir “Arap milliyetçiliği”ni temsil ediyor. Öte yandan YPG’nin Suriye yönetimi, Türkiye, İran veya Rusya’ya yönelik uzun vadeli hedeflerinin neler olduğunu bilmiyoruz.
Bu stratejideki en büyük sorun Türkiye. Ankara doğru bir şekilde YPG’yi (…) PKK’nın bir kolu olarak görüyor. (…) 
Türkler, daha evvel yaptıkları gibi, ABD’nin İncirlik Üssü’nü ve diğer askeri tesisleri kullanmasını zorlaştırabilir ki Washington’ın bunlarsız bölgesel harekâtlarını desteklemesi güçleşecektir. Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde yerel Sünni Araplardan oluşan Özgür Suriye Ordusu’yla işbirliği içindeki kendi kuvvetlerinin Rakka’ya saldırmasını istiyor. Ancak Türk-ÖSO birlikleri, Suriye’nin kuzeyindeki el-Bab’da IŞİD’e karşı meşakkatli bir çatışmayı henüz daha yeni bitirebildi ve Rakka’yı kendi başlarına ele geçirebilecekleri şüpheli.
Bu yüzden Obama yönetiminin yaptığı gibi Türkiye’yi görmezden gelip YPG’yle yola devam etmek Trump yönetimi için de çok daha cazip görünüyor. Ancak SDG-YPG’yi desteklemenin yukarıda zikrettiğimiz sakıncaları dışında bir başka boyut da Türkiye’yle bozuşmanın mantıksızlığı. Nitekim PKK-YPG’yle ilgili varoluşsal güvenlik endişelerini ABD’nin göz ardı etmesine öfkelenecek ve Batı’ya yönelimini büsbütün gözden geçirecek bir Türkiye, Trump yönetiminin diğer bir bölgesel inisiyatifi olan İran’ın Arap dünyasındaki yayılmacılığını frenleme politikasının altını oyarak Rusya ve İran’la işbirliği yapabilir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın durumu ve PKK’nın tarihi dikkate alındığında bir uzlaşma stratejisi oluşabilir. (…) Erdoğan, 16 Nisan’daki başkanlık referandumunu kazanmak için Kürt karşıtı milliyetçiliği alevlendiriyor ve dolaysıyla referandum öncesi Kürt meselesinde herhangi bir adım atılamaz. Ama referandum sonrası Erdoğan, PKK ve YPG’ye karşı daha uzlaşmacı bir pozisyon alabilir. Zira önünde sonunda Suriye’deki istikrarsızlığa karşı bir güvenlik koridoru olarak Suriye Kürtlerine ihtiyaç duyacaktır, tıpkı Irak’taki Kürt müttefikleri Irak’ın kaos ve kargaşasına karşı ona bir kalkan olduğu gibi.
Dahası, Erdoğan’ın hasımlarıyla barışmaktansa onları istismar etme sicili dikkate alındığında, yürütme yetkisine sahip bir cumhurbaşkanlığına kavuştuğunda, uzun yıllardır hapisteki ve 2015’ten beri de hiç kimseyle görüştürülmeyerek tecrit edilen PKK lideri Abdullah Öcalan’ın serbestçe konuşmasına yine müsaade edebilir. Referandumu kazanmak için Erdoğan’ın Kürt milliyetçilerin desteğine ihtiyacı var, ama sonrasında değil; daha evvel PKK ve Öcalan’la anlaşma yapmıştı, yine yapabilir. Türkiye ve Suriye’de Kürt milliyetçi hareketinin büyük saygı duyulan kült lideri olarak Öcalan’ın PKK ve YPG üzerinde muazzam bir cazibesi ve daha evvel yaptığı gibi iki tarafı müzakere masasında buluşturma isteği var, tabii bu defa hapisten çıkış kartı karşılığında…
Referandumun sonuna kadar beklemek suretiyle ABD’nin, Rakka’da bir kenara itilmiş ve Amerikan bölgesel politikasına destek vermeyen bir Türkiye yerine, IŞİD’e karşı harekâtta hem YPG’yle hem de Türkiye ve ÖSO’nun askeri desteğiyle ilerleme şansı çok daha yüksek.

Böylesi bir siyasi-askeri koalisyon, IŞİD’le savaşın çoğunu Ruslara, İranlılara ve Suriye Cumhurbaşkanı Esed’e havale etme gibi bir kötü fikrin de önüne taş koyabilir. Dahası bu, PKK-YPG-Türkiye arasında bir uzlaşmayı teşvik edebilir ve –Suriye ateşkesi için Astana sürecini devam ettirme, İran’ın Suriye, Irak ve diğer yerlerdeki maceralarını dizginleme ve Rusya’nın bölgeye yeniden girişini idare etme gibi– meydan okumaların ertesinde ABD’ye daha güçlü müttefikler kazandırır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder