9 Nisan 2017 Pazar

G.FRIEDMAN: 4 HARİTAYLA İRAN’IN ORTADOĞU’DAKİ KONUMU



DÖRT HARİTAYLA İRAN’IN ORTADOĞU’DAKİ KONUMU

George Friedman (Amerikalı siyaset bilimci, Stratfor’un kurucusu ve 2015 yılına kadar başkanı, Geopolitical Futures’ın kurucusu ve yöneticisi)
Mauldin Economics, 17.10.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

İnsanoğlunun gelişimini en fazla etkileyen medeniyetleri sıralarsanız Persler neredeyse liste başı olur. Oysa bunu çoktan unutup gittik. Zira son yüzyıllarda İran’ı yöneten devletler ya zayıftı ya da dünyanın geri kalanından tecrit olmuştu.
1979 İran Devrimi’nden bu yana durum değişti. Hatta İran’ın Ortadoğu’ya az kalsın hâkim olacağı kısa bir dönem dahi yaşandı. Biraz sonra açıklayacağım gibi bu dönem, Suriye İç Savaşı’nın patlak vermesinden hemen önceki ana denk düşüyor. Ama bu fırsat çöktü ve İran yakın gelecekte ikincil bir bölgesel güç olmaya mahkûm. Aşağıdaki dört harita bunun nedenlerini açıklıyor.



Coğrafi sınırlamalar
Coğrafyası İran için hem bir avantaj hem de bir dezavantaj. Yüzölçümü ve nüfus bakımından Ortadoğu’nun en büyük, dünyanınsa 17. en büyük ülkesi.
İran’ın büyük şehirlerinin etrafı dağlarla ve çöllerle kuşatılmış halde. Bu aslında hem kadim Pers stratejisini hem de İran’ın günümüzdeki taktiklerini açıklıyor. İran coğrafyasının dışarıdan fethedilmesini son derece zorlaştırıyor; ama aynı zamanda İran’ın dışa doğru kolayca genişlemesine de set çekiyor.
İran’ın güç projeksiyonu için en uygun mekan ülkenin batısı. Diğer tüm yönlerden dışa açılması ise çok daha zorlu. Doğusundaki Afganistan’da güçlü bir nüfuzu var; ama bu ülke çok daha fazla dağlık olup istifade edilmeye daha elverişsiz bir aşiretler bölgesi.
Orta Asya, İran nüfuzunun yayıldığı diğer bir bölge; ancak burası da arazi bakımından fethedilmeye değer bir coğrafya değil. Kafkaslar ise umutsuz vaka. Zira arazi yapısı itibarıyla herhangi bir ordunun Kafkasları istilası son derece zor.
Dolayısıyla İran ancak ve ancak batıya doğru genişleyebilir.
İran, Körfez bölgesinde yer alsa da hiçbir zaman güçlü bir donanma sahibi olamadı. [Z.T.K. Körfez’in Hint Okyanus’una açıldığı] Hürmüz Boğazı o kadar dar ki İran’ı büyük ölçüde bloke edici mahiyette. Ne tür bir kuvvetle ortaya çıkarlarsa çıksınlar kolayca kuşatılabilir durumdalar.
Petrol son dönemde kilit önemi haiz bir kaynak haline geldi ve bu, Hürmüz Boğazı’nı çok daha önemli bir ulaşım rotasına dönüştürdü. İran boğaza deniz mayınları döşemekle tehdit ediyor. Ama bu da savunmaya dönük bir adım. Bunu hayata geçirmeye kalkışması İran için son derece tehlikeli olacaktır. Zira İran bir kara gücüdür.



Etnik ve dini bölünmüşlük
İran’da çok fazla etnik grup bulunuyor ve bu da dağlık coğrafyasının bir ürünü. Dağlar insanları birbirinden ayırıyor ve hareketi zorlaştırıyor. Birbirinden izole alanların kendinine mahsus kültürleri var.
Nüfusunun kabaca %60’ı Fars. Farsça resmi dil olmakla birlikte en az 7 dil daha bölgesel düzeyde tanınıyor. Ülkenin tamamında konuşulan onlarca dil bulunuyor.
Yukarıdaki harita İran’ın ne denli karmaşık etnik, dilsel ve hatta dinsel bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor. Farsî merkez hemen göze çarpıyor. Ama ülkenin dört bir yanına dağılmış halde bulunan hiç de azımsanmayacak Araplar, Kürtler, Azeriler, Türkmenler, Beluciler ve diğer gruplar mevcut.
Nüfusun %90’ı Şii, ama Sünni bölgeler de var. Yani mezhebi bakımdan dahi İran karmaşık.
Bütün bunların anlamı şu: Her kim ülkeyi Tahran’dan yönetirse bu karmaşık nüfus yapısını bir arada tutmak zorunda. Bu da tarihsel olarak, halka kendi emrini/iradesini dayatacak şekilde, esaslı bir zorlayıcı güce ve kurumsal kapasiteye sahip merkezî hükümetleri zorunlu kılıyor.


Sınırlı Dış Güç

Zağros Dağları, İran’ı muhtemel meydan okuyucularından koruyor. Aynı zamanda onları sıkıştırıyor. Eğer ki İran Irak’a nüfuzunu yaymak isterse ortada mutlaka iki şarttan bir olması lazım: ya İran son derece zengin ve askeri bakımdan da kuvvetli olacak ya da Irak’ın zayıflığından istifade edecek.
Persler bu zayıflıktan tarih boyunca defalarca istifade ettiler. Sonrasında da bu bölgenin İranlıların ilerlemesine direnemeyecek kadar zayıf olduğu nice dönemler geldi geçti.
2011’den öncesini ele alalım. Irak, İran’ın baş rakibiydi. Bağdat, 1980-1988 arasında İran’a karşı inanılmaz derecede kanlı bir savaş verebilmişti. Hem de nüfusu İran’ınkinin dörtte biri kadar olmasına rağmen. Ama ABD’nin 2003 işgali bu tehdidi ortadan kaldırdı. [Z.T.K. aynı zamanda Tahran’ın doğusundaki baş rakibi Taliban rejimin de devirdi]
İşte bundan sonra İran, Ortadoğu’da bir Şii hilali inşa edebildi. Suriye Cumhurbaşkanı Esed’in Alevi rejimi zaten İran’ın bir müttefikiydi ve Hizbullah’ın Lübnan’daki hegemonyası sayesinde İran ta Akdeniz’e kadar gücünü yayabilirdi.
Suriye İç Savaşı bu rüyaya darbe vurdu. İslam Devleti’nin yükselişi de İran için bir tehditti. Ve Ortadoğu’nun kalbinde kuvvetli bir Sünni Arap güce müsamaha gösterilemezdi. İşte bu durum ABD ile İran’ı endişeli ama istikrarlı bir ortaklığa soktu.
İran, Irak’ı nüfuzu altına almak istiyor. Öte yandan ülkedeki birçok Şii milis grubuna para aktarıyor. Amacı, Irak’ın Sünni azınlığını Bağdat’taki yönetimi tehdit edemez hale getirmek.
Esed rejimi zayıfladı. İran artık Suriye üzerinden Akdeniz’e kadar nüfuz kurmaya bel bağlayamaz.
Arap dünyası kaos içinde. İsrail’in tuzu kuru. Türkiye yükselen bir güç. Türkiye’nin nüfusu neredeyse İran’ınki kadar; coğrafi bakımdan çok daha avantajlı bir konumda, ekonomisi ve ordusu da daha gelişmiş durumda. [Z.T.K. Türkiye’nin ordusu güçlü olmakla birlikte İran’ın 1980’lerden bu yana gayrinizami harp ve yabancı ülkelerin içine sızıp operasyon düzenleme konusunda son derece tecrübeli olduğunu bir not olarak düşmek isteriz.]
Önümüzdeki süreçte Ortadoğu’daki egemen güç Türkiye olacak. İran bölgesel bir güç olmayı kabullenmek zorunda kalacak. Bölge ülkelerini etkileyebilir, ama daha ötesine geçemez.


Pers yayılmasının sınırları

Nüfus çeşitliliğine ve güç projeksiyonundaki meydan okumalara rağmen dünyanın bu bölgesinden büyük imparatorluklar yükseldi ve Ortadoğu’nun kahir ekseriyetini egemenliği altına aldı. Bu imparatorlukların sınırları hep birbiriyle oldukça tutarlıydı.
Pers İmparatorluğu’nun ulaştığı azami sınırlar, doğuda Hindikuş’tan başlayıp güneyde Kahire’ye ve kuzeyde İstanbul’a kadardı. Sadece antik Pers Ahameniş Hanedanı [MÖ550-330] bu sınırları aşabildi ve Karadeniz’in kuzeye doğru sahil bölgelerine kadar yayıldı.
Bunun nedeni Ortadoğu’nun o dönemde paramparça halde olmasıydı. Ne İran civarında ne de Avrupa’da Perslerin bu ilerlemesine karşı herhangi bir direniş vardı. Karşılaştıkları tek direniş, günümüz Yunanistan coğrafyasından geldi. Perslerin ordusu Yunanlardan daha büyük olsa da burada yenilgiye uğratıldılar. Persler bir daha Avrupa kıtasını ciddi şekilde tehdit edemediler.
İran’ın merkez coğrafyası dışında kurduğu nüfuzu, açıkça boyun eğdirme veya kontrol etme yerine hep gizlice/sinsiceydi. Coğrafi sınırlılıkları çok fazla olduğundan yönetmeyi ümit ettiği topraklarda yerel gruplarla işbirliği yapmak zorunda kaldı. Bu da kültürlerin ve fikirlerin harmanlanmasına yol açtı. İslam’ın yükselişinden evvel Pers coğrafyasındaki hâkim din, –ilkeleri günümüz Hristiyanlığında ve Yahudiliğinde hala daha varlığını sürdüren– Zerdüştlüktü.
Perslerin İslam’ı benimsemesi, farklı kültürlerin ve dinlerin unsurlarını harmanlamakta ne denli başarılı olduklarının bir göstergesi. Tarih boyunca bugünkü İran coğrafyasını dışarıdan bütünüyle fethedebilmiş, İslam gibi, çok az dış güç var oldu. İslam kökeni itibarıyla bir Arap hareketi. Bugün Farsçanın Arap alfabesiyle yazılması İslam’ın Fars kültüründeki etkisinin bir yansıması.
Ancak Farslar kendi dillerini koruyabildiler. Farsça Orta Asya, Kafkaslar, Afganistan ve Güney Asya’daki Türk kökenli halkların ortak dili oldu. Hatta Urduca, Hintçe, Bengalce ve Osmanlı Türkçesini de etkiledi.
Farslar, kendi kültürlerinin büyük kısmını kaybetmeksizin İslam’ı benimsediler. Bugüne kadar İran’da İslam nev-i şahsına münhasır şekilde toplumun içine karıştı. Farslar 1501’de Şiileştiler. Haritanın da gösterdiği gibi bugün İran, Müslüman dünyada heybetli tek Şii güç.

Sonuç
Dört haritanın da gösterdiği üzere İran, gurur verici bir tarihi, kültürü ve iş tutma biçimiyle kendi çapında etkili bir güç. Sınırları dışındaki etkisine rağmen bu gücü oldukça sınırlı. Kültürel nüfuzu Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Orta ve Güney Asya’ya yayılmış durumda.
İran, temel bölgesel güçlerden biri ve dünyanın en etkili medeniyetlerinden birinin de tarihsel olarak ev sahibi. Ama İran’ın bir bölgesel güçten daha fazlası olabilmesi için belirli bazı şartları karşılaması lazım. Bunun kısa sürede gerçekleşeceğine dair ortada pek de fazla bir gösterge yok.

İran günümüzde ve gelecekte zorlu bir jeopolitik güç olmaya devam edecek. Ancak gücü coğrafyasıyla sınırlı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder