5 Şubat 2017 Pazar

B.WEINTHAL: YENİ BİR ‘ARAP BAHARI’NIN ELİ KULAĞINDA MI?



YENİ BİR ‘ARAP BAHARI’NIN ELİ KULAĞINDA MI?

Benjamin Weinthal (Demokrasiyi Savunma Vakfı araştırmacısı)
The Jarusalem Post, 1.12.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Ortadoğu’nun dört bir yanında Arap devletlerinin karşı karşıya kaldığı devasa meydan okumalara dikkat çeken salı günü (29 Kasım 2016) yayımlanan BM raporunun belki de en işe yarar bilgisi, bölgede eli kulağındaki genç isyanının alarm zilleriydi.
15-29 yaş arası Arap gençlerin giderek artan rahatsızlıklarına dair rapordaki bulgular, hiç şüphesiz İsrail güvenlik aygıtının zihnini meşgul edecek.
2016 Arap İnsani Gelişim Raporu’nu kaleme alanlara göre, “Mevcut tahminler, Arap coğrafyasının çatışmalara karşı dayanıksız olan ülkelerinde nüfusun 2010’da 250 milyonken 2020’de 350 milyona yükseleceği yönünde. Bu sayının 2050’de iki katına çıkması bekleniyor. Çatışmalarla malul Arap ülkelerinin sayısı 2002’de 5 iken 2016’da 11’e ulaşmış durumda.”
2011’de başlayan Arap Uyanışı’nın –veyahut artık popülerliği azalan Arap Baharı’nın– nedenleri, hala daha capcanlı duruyor ve İslam’ın merkezinde ve Kuzey Afrika’da etkinliğini koruyor. BM raporu bölgede zaten yaygın olan istikrarsızlığı şiddetlendirecek altı faktöre vurgu yapıyor: “Uygun iş fırsatlarının kısıtlılığı, zayıf siyasi katılım, kalitesiz sağlık ve eğitim hizmetleri, toplumsal farklılıkların kötü yönetimi, cinsiyet eşitsizliğini artıran geçmişten miras kavramların ve uygulamaların yaygınlığı, kalkınmanın kazanımlarından toplumu mahrum bırakan uzatmalı çatışmalar.”
İster monarşilerin başındaki krallar/emirler isterse otoriter askeri liderler olsun, eğer ki Arap ülkelerinin liderleri genç Arapların ilerlemesini engelleyici faktörlere çözüm bulamazlarsa, raporun tahminine göre, [bu gençler] “insan güvenliğini tehdit edici kemikleşmiş toplumsal istikrarsızlıkların etkili bir kaynağı haline gelecekler.”
Önümüzdeki tehlikeleri daha da vurgulayıcı bir başka veri ise yine Salı günü The Economist’te yer alan şu bilgiydi: “Araplar, dünya nüfusunun %5’ini teşkil ediyorlar, ancak dünyadaki terörizmin ve mültecilerin yarısını oluşturuyorlar.”
274 sayfalık BM raporu, katliamların, cinsiyet ayrımcılığının, yaygın iktisadi yolsuzlukların ve radikal İslam’ın kaynağı olarak mesela Suriye diktatörü Beşşar Esed’in veya Cezayir’in [Z.T.K. yaşı ve hastalığı nedeniyle] ülkesini yönetme ehliyetinden mahrum Abdülaziz Bouteflika’nın ismini vermeme noktasında çok dikkatli davranmış. Bu listeye eklenebilecek daha nice Arap lideri var. (…)
Ortadoğu konusunda derin uzmanlığı bulunan eski bir İsrailli diplomat The Jerusalem Post’a şunları söyledi: “En büyük problem, devletin milli kaynakların ekseriyetini elinde tutması ve genç ve yeteneklilerin gerçek anlamda her türlü serbest piyasa inisiyatifini boğması. Devlet, bol kepçe dağıttığı sübvansiyonlarla ‘barış’ı satın alabildiği sürece işler yolunda. Ancak bu değiş-tokuş çöktüğü anda sıkıntılar başlar... Serbest piyasa diye bir şey yok, (gençlerin birçoğu bu alanda eğitim görse dahi) ileri teknoloji yok ve en önemlisi yolsuzluklar alıp başını gitmiş. Bütün bunlar öngörülebilir gelecekte durumu daha da körükleyecek unsurlar.” Peki çare var mı? “Sadece külli bir iç patlama. Geri kalan her şey geçici ağrı kesiciden ibaret. Eğer ki nüfusun yarısının gideceği hiçbir yer yoksa ilerleme şansı da yoktur.”
Bu analiz raporun temel sonuçlarından birini de açıklıyor: “Giderek büyüyen bu toplumsal eşitsizlikler insanları isyana teşvik ediyor. Gençler isyanların ön saflarındaydılar: Yolsuzluk ve çarpık gelişme onları ümitsizce toplumsal hareketlenmeye sevk etmişti.”
Yerinde sayan Arap dünyasında aldatıcı sükûnet çağı artık geçti gitti. Raporun ileriye dönük tavsiyeleri bölgedeki çatışmanın en temel faktörü olarak İsrail’e saplanıp kalmakla çelişiyor. Rapor 29 defa İsrail’den bahsediyor ve şu iddiayı dillendiriyor: “Filistinlilerin davası, (…) bölgedeki en büyük ve en ciddi varoluşsal tehdit.”
BM araştırması, [Z.T.K. merkezi Doha’da bulunan] Arap Siyasi Çalışmalar ve Araştırma Merkezi’nin 2015 yılı Arap fikir endeksine atıfta bulunuyor: “Araştırmaya dâhil olanların %75’i Filistin davasını sadece bir Filistin meselesi değil, aynı zamanda bir Arap meselesi olarak görüyor ve %85’’i de ülkesinin İsrail’i tanımasına karşı çıkıyor.”
Yaklaşık altı yıldır devam eden Suriye İç Savaşı’nda on binlerce gencin hayatını kaybetmesinden sonra bölgede tutum araştırmalarına ne ölçüde itimat etmek gerektiğini kestirmek zor. Nihayetinde 2011’de Deraa şehrinde 15 Suriyeli genç bir duvara “Halk rejimin düşmesini istiyor” yazdı diye rejim onları işkence hücrelerine doldurmuştu. Acaba gerçekten Filistin-İsrail çatışmasıyla mı meşguller? Raporun da dikkat çektiği üzere, “Gençlerin kendi kapasitelerinin ve haklarının bilincine varması, onları marjinalleştirip fikirlerini ifade etme, aktif katılım veya hayatlarını kazanma yollarını engelleyen acı gerçeklikle çarpışıyor.”
Rapor bölgenin her yerinde yaygın olan Amerikan karşıtlığına ve Antisemitizme hiç atıfta bulunmamış. Köktenci teolojiye inanç dolaylı olarak ele alınmış: “Gençler, kimliklerin şekillenmesindeki merkezî rolünden istifade etmek için dini kötüye kullanan grupların kurbanı olmaya açık vaziyette.”
Raporda Müslüman Kardeşler gibi siyasal İslamcı hareketlere tek bir defa referansta bulunulmuş. Tanınmış Ortadoğu tarihçisi Bernard Lewis’in 2011’de The Jarusalem Post’a verdiği şu demeçlere ayna tutan hiçbir uyarı yok: “Ben (Müslüman Kardeşlerin) herhangi bir şekilde sevecen ve tehlikesiz olduğunu düşünmüyorum. Bence son derece tehlikeli bir radikal İslamcı hareket. Eğer ki iktidara gelirlerse bunun sonuçları Mısır için bir felaket olur.”
Oxford Üniversitesi Ortadoğu tarihçisi Eugene Rogan Araplar: Bir Tarih (The Arabs: A History, 2009) başlıklı kitabında diyor ki “Eğer Arap halkları insan haklarına ve hesap verebilir yönetime, güvenliğe ve iktisadi büyümeye kavuşmak istiyorlarsa inisiyatifi kendileri ellerine almak zorunda kalacaklardır.”
(...)
BM raporu değişim konusunda asıl sorumluluğu Arap dünyasındaki yönetici sınıfa yüklüyor.

Önümüzdeki süreçte Arap dünyasında daha nice Arap isyanları ve kendini yakarak Arap Baharı’nın kıvılcımını çakan Tunuslu seyyar satıcı Bouazizi’nin izinden giden daha nice bireysel protestolar yaşanacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder