6 Aralık 2016 Salı

L.KASINOF: YEMEN SADECE BİR SUUDİ-İRAN VEKÂLET SAVAŞI YAŞAMIYOR




YEMEN’DE YAŞANANLAR SUUDİ ARABİSTAN VE İRAN ARASINDA BİR VEKÂLET SAVAŞINDAN İBARET DEĞİL

Laura Kasinof (2011-2012 döneminde New York Times’ın Yemen muhabirliğini yaptı; “Don’t Be Afraid of the Bullets: An Accidental War Correspondent in Yemen” kitabının yazarı)
Slate, 18.10.2106

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Pazar günü Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry, İngiliz mevkidaşıyla birlikte Yemen’de acil ateşkes çağrısında bulundu. Ülkenin kuzey yarısını kontrolünde tutan Husi isyancıların Kızıldeniz’deki Amerikan savaş gemilerine yönelik saldırılarına karşılık olarak perşembe günü Amerikan Donanmasından Yemen’e füzeler atılmıştı.
(…) Husilerin yönetimi ellerine geçirmeleri üzerine Mart 2015’te Yemen’e saldırılara başlanmasından bu yana ABD olarak Suudi Arabistan’a istihbarat ve lojistik destek sağlıyoruz. (…)
BM verilerine göre, Yemen’deki savaşta şimdiye kadar 4.000’i sivil, en az 10.000 kişi hayatını kaybetti ve 27 milyon nüfuslu ülkede 3,2 milyon Yemenli evlerini terk etmek zorunda kaldı. Savaş, Arap dünyasının zaten en fakir ülkesi olan Yemen’in ekonomisini büyük ölçüde bitirdi ve ölümcül bir açlığı tetikledi. Ülkenin altyapısı da yerle bir olmuş durumda.
Suudi Arabistan’ın fakirleşen güney komşusuna saldırılarını sürdürmesinin resmî nedeni, Yemen’in meşru Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hâdî’yi görevine geri getirmek ve bu, ABD’nin sözkonusu savaşa destek vermesinin de bir mazereti. Hâdî 2015 Şubat’ında başkent San’a’dan kaçmıştı ve şu anda Suudi Arabistan’da yaşıyor. Ancak Suud, İran’ı Husilere destek vermekle suçluyor ve Yemen’deki savaş sıklıkla İran’la Suud arasında bir vekâlet savaşı olarak görülüyor.
İran’la Husilerin ortak ideolojik bağları dikkate alındığında bu anlaşılabilir, ama sahadaki durumu meşrulaştırmaz. Yemen’deki savaş, daha ziyade kontrolden çıkan bir iç iktidar mücadelesi olup Arap Baharı siyasi isyanıyla daha da şiddetlendi. Dış güçlerin bu mücadeleye askeri müdahilliğiyle birlikte Yemen, Ortadoğu jeopolitiğinin düdüklü tenceresine dönüştü. (…)
Husiler de İranlılar da Şii; her ne kadar Husiler, Şiiliğin farklı bir kolu Zeydiliğe mensup olsalar da. Gerçekten de Tahran yönetimi, 2012’de Yemen’deki liderlik değişiminin ardından Hâdî yönetimine karşı olan aktivistleri destekleyerek nüfuzunu artırmaya çalıştı. Suudi Arabistan bunun farkındaydı ve Şii İslam’dan korku duyan Suudi krallığı bölgede, hele de güney sınırında İran’ın artık daha fazla müttefik kazanmasını istemedi. Ancak Yemen uzmanları İran’ın Husilere desteğinin boyutunu Suudi Arabistan’ın çok abarttığı konusunda müttefikler. İster kasti ve hesaplı bir hareket olsun ister olmasın hiç fark etmez ama bu, Suudilerin başlangıçta planladığı kadar öyle kolayca mağlup edilemeyecek bir düşmana karşı savaşın zeminini hazırladı. Husiler ve müttefikleri Yemen’in kuzeyinde kök salmış durumdalar ve şimdiye kadar Suud’un yaptığı onca bombardıman bu gerçeği değiştiremedi; tıpkı Sovyetlerin Afganistan’da mücahitlere karşı kazanılması mümkün olmayan uzunca bir savaşa girmeleri ve ABD’nin de yıllar sonra aynı hatayı Irak’ta tekrarlaması gibi.
Mesela Suud, ekim ayı başında ülke çapında nüfuz sahibi geleneksel bir aşiret lideri olan Yemen’in kuzeyindeki önde gelen şeyhlerden birinin cenaze törenini bombaladı. Bombardıman sonucu en az 140 sivil hayatını kaybetti. Ölenler arasında barışçıl bir gelecek için arabuluculuk rolü oynayabilecek ılımlı liderler de vardı. Bu arada Husiler, başta Taiz olmak üzere diğer Yemen şehirlerinde (Suud ve BAE tarafından desteklenen) içerideki düşmanlarıyla amansız bir savaşa girişmiş durumda. Yani her yerde siviller ızdırap içinde ve hastaneler dökülen kanlara yetişemiyor.

* * *
2011’de Arap Baharı’ndan ilham alan protestoların ardından ülkeyi 33 yıldır yöneten Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih, 2012 Şubat’ında koltuğunu zayıf ve etkisiz bir figür olan kendi yardımcısı Hâdî’ye bıraktı. Salih yönetiminin çöküşü, on yılı aşkın bir süre hükümetle kesintilerle de olsa uzun bir çatışmaya girmiş Husiler gibi isyancı hareketlerin önünü açtı. Bu tarz bir diğer grup da İslamcılardı; her ne kadar bu kategori altına el-Kaide destekçilerinden tutun Yemen Müslüman Kardeşleri’nin ılımlı üyelerine kadar herkes doldurulsa da. Bir aşiret milisi olarak görülen Husiler, İslamcı liderlerin desteklediği diğer aşiret milisleriyle uzunca bir süredir rakipti ve Salih cumhurbaşkanlığı görevini bırakır bırakmaz Yemen’in kırsal bölgelerinde bu aşiret milisleri birbiriyle çatışmaya başladılar.
İktidarının temel dayanağı kendisini destekleyen BM ve Batılı güçler olan ve içeride herhangi bir geleneksel destek tabanından mahrum bulunan Hâdî, İslamcılara kendini sevdirip onlarla iş tutmaya çalıştı. Husiler, Eylül 2014’te başkente varana kadar bütün bunlarla çatışarak başarısız ve zayıf durumdaki Cumhurbaşkanı Hâdî’yi kovaladı.
Hem Cumhurbaşkanı Hâdî’yi başkentten çıkarmak hem de İslamcı güçleri ülkenin daha da güneyine doğru püskürtmek için Husiler, son derece kritik bir şekilde, eski can düşmanı Ali Abdullah Salih’le işbirliği yaptı. Yozlaşmış ve eli kanlı bir diktatör olan Salih, cumhurbaşkanlığı görevinden çekilirken Batılı güçlerin ve Körfez’deki müttefiklerinin devreye girmesiyle varılan yumuşak geçiş anlaşması çerçevesinde dokunulmazlık zırhına büründürülerek ülkede kalmaya devam etmişti. Salih-Husi ittifakının önemi fazla abartılmamalı. Hâdî’ye kıyasla ülkenin kuzeyinde çok daha fazla sevilip sayılan Salih’in başkentte, Hâdî’nin cumhurbaşkanlığı altında kendilerini yenik hisseden eski ve güçlü müttefikleri vardı. Salih’in müttefikleri bir gecede Husilerin taraftarına dönüşüverdi; zira bu, Hâdî karşıtlığını ortaya koymanın bir yoluydu. Bu aynı zamanda ülkeyi, İslamcıların daha fazla güç kazandığı Arap Baharı’nın öncesine geri döndürme yöntemiydi. Salih için eski hasmı Husilerle iş tutması hiç de bir sürpriz değildi. Düzenbaz eski cumhurbaşkanı, kendi iktidarının bekası için tüm tarafları birbirine karşı oynamanın zaten bir ustasıydı ve Husiler, Salih’in yeniden liderlik koltuğuna oturması için kullanışlı bir araçtan başka bir şey değildi. Suudilerin hava harekâtı, başkentte Husi-Salih ittifakına halk desteğini iyice pekiştirerek hedefine ulaşmasını sadece daha da kolaylaştırdı. Bu harekâta Amerikan desteği de Yemen’deki Amerikan karşıtlığını sadece daha da artırdı.
2003’teki isyanlarından bu yana Husilerin siyasi hedeflerinin tam anlamıyla ne olduğu hala daha net değil. Ancak Salih’in ne istediği net. Hâdî’nin cumhurbaşkanı olmasını istemiyor ve bu bağlamda Yemen’deki savaş, aslında bir kişilikler çatışması: Bir tarafta Husileri arkasına alan Salih, diğer tarafta Hâdî’nin yanısıra Salih’le arası açık eski siyasi liderler ve Suudi kraliyeti. Bunların tümü Yemen’i kontrol etmek için birbiriyle çatışıyor, ama bu süreçte olan yıkıma uğrayan Yemen’e oluyor. Ülke fiilen iki başkente ayrıldı: San’a ve Hâdî hükümetinin görev yaptığı güneydeki liman şehri Aden.
Suudi Arabistan, San’a’yı kontrol eden isyancıları bombalar altında başkentten dışarı çıkarmaya çalışmaktan pes etmişe benziyor. Eğer ki kuzey Yemen yeterince çaresiz ve aç kalırsa belki Salih ve Husiler teslim olabilir. Ancak şimdiye kadar Husi-Salih ittifakı daha da fazla mevzilenmiş durumda; zira her kişilikler savaşında olduğu gibi bu da bir onur meselesine dönüşmüş durumda.
Yemen’den bir arkadaşımla kısa süre evvel yaptığım bir görüşmede bana dedi ki Yemen’in bu karmaşadan kurtulmasının tek yolu, bir kahramanın devreye girmesi. Her iki taraf nezdinde de meşruiyeti olan ve ne Salih’le ne İslamcılarla ne de güneylilerle şimdiye kadar herhangi bir problem yaşamış bir Yemenli lider olmalı. Bu, açıkça Yemenlilerin bir çözümü ve birçokları şaşıracaktır belki ama çatışma arabuluculuğu konusunda Yemenli aşiretlerin parlak bir geçmişi var. Ancak işin trajik olan yönü, böyle bir anlaşmaya varıp da bunun başarılı olması bu denli büyük tahribattan sonra hiç de kolay olmayabilir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder