6 Aralık 2016 Salı

D.IGNATIUS: ABD AFGANİSTAN VE PAKİSTAN’I UNUTAMAZ



ABD AFGANİSTAN VE PAKİSTAN’I UNUTAMAZ


David Ignatius (Washington Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)
Washington Post, 6.10.2015

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Geçen hafta Afganistan’da Sınır Tanımayan Doktoralara ait bir uluslararası hastaneye yönelik ölümcül saldırı, uzayıp giden berbat savaşı bir kez daha hatırlara getirdi.
(…)
Hastane bombalaması, ABD’nin Afganistan’da şiddeti azaltabilmek ve hatta kapı komşusu nükleer Pakistan’daki tehlikeyi kontrol altına alabilmek için sessiz sedasız bazı diplomatik seçenekleri araştırdığı bir dönemde geldi. Güney Asya’daki diplomasinin ekseriyeti gibi [Afganistan ve Pakistan’a yönelik] bu beklentiler de “şüpheli”. (…)
ABD 4 yılı aşkın bir süre evvel Afganistan Savaşından en iyi çıkış yolunun Taliban ve onun Pakistan’daki eski destekçilerinin de katılımıyla bir diplomatik anlaşma/çözüm olacağını kabul etti. Dışişleri bakanlığı yetkilileri 2011’den beri aralıklarla da olsa gizli barış görüşmelerini sürdürmekteydi. Taliban’ın Kunduz’a yönelik son saldırılarının da gösterdiği üzere, bu çabalar henüz meyvelerini vermedi.
Ancak barış müzakereleri, -ABD’nin Çin’le alışılmadık/beklenmedik diplomatik ortaklığı sağ olsun- bu yıl içinde hızlandı. Pazartesi günü Amerikan yönetiminden üst düzey bir yetkili, Kunduz ve diğer yerlerdeki yoğun çatışmalara rağmen, “müzakereleri kaldığı yerden devam ettirme noktasında Taliban tarafında bir isteklilik olacağı ümidindeyiz” dedi. Pekin’in [sürece] müdahil olması “yeni bir dinamik” ve “ABD’nin çıkarlarının Çin’inkiyle örtüşmesi”nin bir örneği.
Görüşmelerin ilk turu mayıs ayı sonlarında Çin’in batısındaki Şincan eyaletinin başkenti Urumçi’de gerçekleşti. ABD ile Pakistan, Afgan hükümeti ile Taliban temsilcileri arasındaki müzakerelerde gözlemci olarak yer aldı. İkinci tur, temmuz başında Pakistan’da İslamabad’a yakın tatil kasabası Murree’de gerçekleşti. New York Times’a göre “iki taraf da bu düzenli toplantılara katılarak çatışmanın barışçıl bir şekilde sonlandırılması konusunda anlaştı”.
Üçüncü turun ağustos başında Murree’de yapılması planlandı. Ancak Afganistan’ın [Afgan hükümetinin], Taliban lideri olduğu sanılan Muhammed Ömer’in aslında iki yıl evvel öldüğünü sızdırmasıyla görüşmeler baltalandı. Kısa bir duraksamanın ardından Akhtar Muhammed Mansur örgütün yeni lideri oldu. Amerikalı yetkililer, örgüt üzerindeki kontrolünü güçlendirmek için Afganistan’daki son saldırıları Mansur’un düzenlediğine inanıyorlar ve şiddet azalana kadar görüşmeleri yeniden başlatma konusunda temkinliler.
Beyaz Saray diplomatik alanda büyük başarının ne olabileceğini de araştırıyor: Pakistan’ın nükleer silahlarının ve yollama araçlarının yeniden sınırlanması ve kontrolü. Böyle bir mutabakat, 2005’te Hindistan’la başlatılan sivil nükleer anlaşmanın Pakistan versiyonu için bir yol açabilir.
Nükleer diyalog bilhassa çok önemli; zira son 20 yıldır Amerikalı yetkililerin dünyanın en tehlikeli güvenlik meselelerinden biri olarak gördüğü bu konunun üzerine eğilme sürecini başlatabilir. 
Müzakereleri takip eden bir kaynağa göre, Pakistan’dan “parantezdekiler” olarak tanımlanan konu üzerinde düşünmesi istendi. Pakistan, Hindistan’dan gelen nükleer tehdide karşı savunma ihtiyaçlarına uygun olacak şekilde nükleer programının sınırlandırılmasını kabul edecektir. Mesela belirli bir menzilin ötesine gitme kapasitesi olan füzelerini konuşlandırmamayı kabul edebilir.
(…)
Pakistan nükleer programına çok değer veriyor, bu yüzden müzakereler yavaş ve zorlu olacaktır. Öte yandan İslamabad’ın sınırlamaları kabul etmeye razı olup olmayacağı da net değil. Ama konu 22 Ekim’de Başbakan Navaz Şerif’in Washington ziyaretinde sessiz sedasız görüşülecek. Herhangi bir ilerleme, ABD’nin Pakistan’ın nükleer programını ortaya çıkardığı 1980’lerin ortalarından beri, özellikle de Pakistan’ın ilk nükleer silahını denediği 1998’den bu yana [aralarında]  var olan açmazı kıracaktır.
ABD Afganistan ve Pakistan’ı unutmuş olabilir ama bu kırılgan devletler ABD’yi unutmuş değil. Tehlike her zaman olduğu gibi gayet gerçek ve bu tehlikeyi azaltmak için agresif diplomasiye olan ihtiyaç da aynı şekilde...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder