30 Ekim 2016 Pazar

J.JEFFREY: MUSUL’DA TEK BİR SAVAŞ İÇİNDE ALTI AYRI MÜCADELE



MUSUL’DA TEK BİR SAVAŞ İÇİNDE ALTI AYRI MÜCADELE

James F. Jeffrey (ABD’nin eski Irak ve Türkiye büyükelçisi; şu anda Washington Enstitüsü kıdemli üyesi)
The Cipher Brief, 16.10.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Musul savaşıyla ilgili iyi haber şu: (...)
Muhtemel kötü haber ise şu: Musul, kısa süre evvel yapılan Felluce’yi geri alma savaşının çok daha büyük bir versiyonu. Savaşın kendisinin ve akabinde yaşanacak mücadelelerin yanısıra devrede olan birbiriyle sıkı sıkıya bağlantılı dört stratejik unsur sözkonusu: (i) Amerikan askerî inandırıcılığını yeniden tesis, (ii) IŞİD’i tamamen yok etmek, (iii) İran’ı caydırmak, (iv) Irak’ı kurtarmak. Dolayısıyla Musul’da neler olacağı meselesi altı mücadeleyle bağlantılı.

Stratejik mücadeleleri anlamak için konuya Ortadoğu’ya dair temel bir bilgiyle başlamak lazım: Devlet sistemini ve uluslararası düzeni tehdit eden gerek radikal Sünni (IŞİD, el-Kaide) gerekse radikal Şii (İran ve müttefikleri) aşırı İslamcı güçler tarafından sürüklenilen bölgesel kaos ve buna mukabil ya bölgeyi yanlış anlayan (birinci Bush yönetimi, 2001-2004) ya da düzeni tesiste başarısız olan (Obama yönetimi, 2009-2016) bir ABD.

Musul’da Amerikan öncülüğünde bir zafer, ilk stratejik mücadelenin “kazanılması”nı sağlayacaktır: en etkili askerî oyuncu olarak ABD’nin itibarını yeniden tesis. Bölgesel düzenin başarılı bir şekilde savunulması kuvvet kullanımından daha fazlasını gerektirir: Diplomasi, enerji politikası, değerler vs. Ancak kuvvet, diğer her şeyin olmazsa olmaz şartıdır. Obama yönetimi, Libya dışında sadece terörist gruplara karşı kuvvet kullandı ve bu kuvvet kullanımında da zaman zaman kararsız kaldı (Afganistan’dan geri çekilme planı ve IŞİD’e karşı başlangıçtaki sönük tepki gibi). İran’ın bölgesel ihtiraslarını kontrol altına almadı, Suriye Cumhurbaşkanı Esed’in hakkından gelemedi veya Rusya’nın Suriye’ye girişine etkili bir mukabelede bulunmadı. Musul’da kazanılan bir zafer, bütün bunları düzeltmeyecek; ancak Amerikan askerî itibarını rehabilite edecek ve Suriye-İran-Rusya üçlüsünün Halep’teki korkunç yıkımını “dengeleyecek”tir.

İkinci stratejik mücadele, IŞİD’e karşı verilen mücadeledir. Aslına bakarsanız en büyük bölgesel mücadele IŞİD değil, Rusya’nın kendisine kuvvet kattığı İran’dır. Ancak IŞİD en acil, uluslararası açıdan en popüler ve Amerikan topraklarına yönelik en yakın tehdittir. Bu ayrıca ABD ve müttefiklerinin hızlıca kazanacağı bir mücadeledir. Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın IŞİD koordinatörü Brett McGurk, kısa süre evvel ABD’nin IŞİD’e karşı mücadeleye hız verdiğini söyledi. Musul zaferi IŞİD’in sonunu getirmeyecek, ama onu sınırlayacak ve Suriye’deki başkenti Rakka’daki nihai savaşın zeminini hazırlayacaktır.

Obama yönetimi üçüncü ve en önemli stratejik mücadeleye girişmedi: Rusya’yla ittifak kuran İran’ı Ortadoğu’nun her yerinde çevreleme. Müstakbel Amerikan başkanı İran’ı çevreleme meselesiyle uğraşmak zorunda kalacak; ancak bunu yapabilmesi elindeki IŞİD işini bitirmesine bağlı. Terör kapasitesi dikkate alındığında IŞİD’in daha az tehdit edici bir hale gelmesi ABD’nin önceliği olmak durumunda. Ancak mevcut şartlarda örgüt, kendi önceliklerinin de IŞİD’le savaş olduğunu yalan yere iddia eden ve Suriye’deki acımasız savaşlarını kendilerine muhalefet eden herkesi “teröristlik”le damgalayarak meşrulaştırmaya çalışan Rusya, Esed ve İran’ın elinde bir çocuk oyuncağına dönüştü. Bu yüzden Musul işinin bir an evvel bitirilmesi lazım.

Dördüncü stratejik mücadele Irak için. Musul savaşı ve akabindeki gelişmeler ülkenin bir arada kalıp kalmayacağını belirleyecek. Her üç grup da –Sünni Araplar, Şii Araplar ve Kürtler– şehrin çevresinde birliklerini konuşlandırdı. Bu aynı zamanda IŞİD sonrası ABD’nin Irak’taki rolünü de belirleyecek. Petrol zenginliği ve demokratik anayasasıyla Irak, aslında bir tarafta İran ve Rusya, diğer tarafta bölgenin Sünni Arap devletleri, Türkiye ve İsrail arasındaki bölgesel mücadelenin kilidi konumunda. Eğer ki Irak, bir ve bütün olarak kalır ve İran, ABD ve Sünni devletler arasındaki kırılgan dengesini sürdürürse bölgenin bir Sünni-Şii kıyametine sürüklenmesini engelleyebilir ve ABD’nin İran’ı çevrelemesine yardımcı olabilir. Ancak eğer Irak’ın petrol zengini Şii güneyi İran’ın eline düşerse İran ve Irak’ın birlikte toplam petrol ve doğalgaz üretimi Suudi Arabistan’ınkini gölgede bırakabilir ve Tahran’ın istediği şekilde bölgenin yeniden dizaynını tetikleyebilir.

Ancak bu dört stratejik mücadelede ABD’nin başarısının olmazsa olmaz şartı, diğer iki operasyonel mücadelede başarılı olması: Öncelikle Musul’u kurtarmak, ardından insani felaketi önlemek ve şehirde güvenliği sağlayıp işler bir yönetim kurmak. Bunlardan ilkini başarmak daha kolay olabilir. Çok büyük bir Irak askerî kuvveti ve Amerikan silah gücü, sayıları muhtemelen 5000’in altında olan IŞİD savaşçılarına karşı bölgeye konuşlandırıldı. Buna rağmen IŞİD ölümüne savaşabilir ve ayrıca Irak birlikleri de kendi içinde bölünmüş halde: Irak ordusu ve polisi, İran destekli Şii milisler, Kürt peşmergeler, PKK/PYD unsurları ve Türkiye destekli yerel Arap aşiretler. Bunların el ele vermeleri kolay olmayacak. Az da olsa koalisyonun çökme ihtimali var.

Ancak sözkonusu bölünmeler Musul kurtarıldıktan sonra çok daha önemli bir hale gelecek. İşte o noktada Amerikan ve Irak hükümetleri Musul’u IŞİD isyancılarına karşı korumak, –her ne kadar hazırlıklar hala yetersiz olsa da– yaklaşık 1 milyona yakın Iraklı için insani yardımda bulunmak, Türkleri ve –muhtelif Kürt gruplar ve İran destekli Şii milisler de dâhil– diğer müttefikleri dizginlemek zorunda. Gerek insani gerekse siyasi meydan okumalar cesaret kırıcı olsa da üstesinden gelinemeyecek şeyler değil. Buradaki kilit husus, ABD’nin bölgede uzun vadede “bütün enerjisi ve kaynaklarıyla sorumluluk üstlendiği” inancını yaratmak. Dört stratejik mücadele ABD’nin Musul savaşını ve akabindeki süreci hiç hatasız yürütmesine bağlı olduğundan Amerikan Başkanı her ikisine de tüm dikkatini vermeli.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder