30 Ekim 2016 Pazar

A.HAREL: İSRAİL İSTİHBARATINA YÖNELİK 4 MEYDAN OKUMA



İSRAİL İSTİHBARAT BİRİMLERİNİN KARŞI KARŞIYA OLDUĞU DÖRT MEYDAN OKUMA

Amos Harel (Haaretz gazetesi yazarı ve İsrail medyasındaki en önemli askeri ve savunma uzmanı)
Haaretz, 11.9.2015

Tercüme: Zahide Tuba Kor

İstihbaratçılar 11 Eylül’ü iki nedenle hep hatırlayacaklar: Birincisi, -geriye dönüp bakıldığında- bu terör saldırıları, engellenebileceği halde istihbarat birimlerinin/ajanlarının tamamen gafil avlanmalarına korkunç bir örnek teşkil ediyor. [Söz konusu eşzamanlı] 4 terör saldırısını soruşturan Amerikan Kongresine bağlı bir komite, –eğer vaktinde anlaşılıp tahlil edilseydi- istihbarat teşkilatlarının Amerikan topraklarında büyük ölçekli bir saldırı planlandığı sonucuna varmalarını sağlayabilecek nitelikte uzun ve ayrıntılı bulguların olduğu bir listesi hazırladı. 11 Eylül, sadece korkunç bir insani trajedi değildi, aynı zamanda çok kötü bir istihbarat başarısızlığıydı – tıpkı benzer nitelikteki Japonların Pearl Harbour baskını veya [1973] Yom Kippur Savaşını başlatan Mısır ve Suriye’nin İsrail’e sürpriz saldırıları gibi bir dizi şok edici “sürpriz” saldırıydı.

İkincisi, el-Kaide’nin saldırısı, etkileri bugün dahi Ortadoğu’da hissedilen şok dalgaları yaratan bir nevi tarihî açılıştı/başlangıç yağmuruydu. Eğer İkiz Kuleler ve Pentagon vurulmasaydı, ABD’nin 18 ay içinde iki büyük maliyetli savaşa girmesi beklenemezdi. 2003’te Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesi, dolaylı da olsa 7 sene sonra Arap dünyasının sallanmasına önemli ölçüde katkıda bulunacaktı.

Gerçekten de Arap dünyasındaki mevcut kaosun kökleri ABD’nin Irak’ı işgalinin ardından yaşananlarla ilişkilendirilebilir/açıklanabilir: Irak’ta Sünni ve Şii Müslümanlar arasındaki gerilimin tırmanması, İslam Devleti’nin daha sonra içinden çıkacağı el-Kaide’nin Irak kolunun yükselişi, Obama başkanlığındaki ABD’nin bölgedeki varlığını sınırlandırma isteği. Tabii ki Arap ülkelerindeki gençlerin rahatsızlıkları, sosyal medyanın etkisi gibi daha birçok faktör de söz konusu.

Hemen her gün yeni şokların (Yemen’de iç savaş, IŞİD’in yükselişi, Avrupa’ya Suriyeli mülteci akını) yaşandığı bir dönemde bunların bir kısmı sanki eski tarihmiş gibi hissediliyor. Bölgenin istihbarat resmi son derece karmaşık bir hal aldı ve nihayetinde, bırakın geleceğe dair öngörülerde bulunabilmeyi, [yaşananları] anlamak ve analiz etmek dahi zorlaştı. (...)

Dramatik değişimler
Tuğgeneral Itai Brun’un yakında kaleme aldığı bir kitapçık, bölgedeki yeni istihbarat gerçekliğini ve bunun istihbarat araştırmalarındaki etkisini ele almaya çalışıyor. İsrail ordusundan birkaç ay evvel emekli olan Brun, Hava Kuvvetleri ve Ordu İstihbaratında bir dizi istihbarat görevi üstlenmişti ve 3,5 yıl süren son görevi Askeri İstihbaratta araştırma birimi başkanlığıydı. Görevinin sonunda “Dramatik Değişimler Çağında Gerçeği Anlamak” başlıklı bir belge kaleme aldı ve gizli olmayan versiyonu daha yeni İstihbarat Bilgi Merkezi tarafından basıldı.

Önsözde Brun, “son yıllarda Ortadoğu hakkında istihbarat çalışması, birçoklarına göre, daha önce eşi benzeri görülmemiş meydan okuyucu bir ortamla karşı karşıya” diye yazmış. Brun bu değişimi birçok unsurun bir kombinasyonu olarak açıklıyor: 2010’da başlayan gösterilerle Tunus rejiminin devrilmesine yol açan bölgesel ayaklanma; son yıllarda (on yıllarda) savaşın karakterinin değişimi (İsrail de dahil devletler, artık ağırlıklı olarak terör ve gerilla örgütleriyle ve asimetrik savaşla baş etmek zorunda); “büyük ölçüde günümüzü tanımlayan ve örgütsel ve yapısal telakkilerin altını oyan” enformasyon devrimi.

Brun’a göre İsrail’in mevcut stratejik çevresi, eskiye kıyasla çok daha fazla “istikrarsızlıklarla ve dalgalanmalarla tanımlanıyor”. Bu bağlamda istihbarat yetkililerini ve liderleri “gerçeği açıklığa kavuşturma ve anlamada sorumlu davranma”ya davet ediyor; “Niye sorumluluk? Çünkü istihbarat çalışması zaten yıllardır kavramsal bir kriz içinde.”

Pearl Harbor, Barbarossa Operasyonu ve Yom Kippur Savaşı’ndaki büyük başarısızlıkların ardından önerilen ıslaha dönük fikirler, “kısmen uygulandı, ama son dönemlerde/nesillerde can acıtıcı başarısızlıkların önlenmesinde başarısız oldu. Yeni fikirler üzerinde çalışıldı, ama düşmanla baş etmeye çalışırken belirsizlikleri çözecek/öngörecek kristal bir küre bulunamadı.”

Brun’a göre bu belirsizlikler gerçekliğin ayrılmaz bir parçası ve istihbarat çalışması, kaçınılmaz olarak hatalar yaparak bu meseleyle uğraşmaya devam etmek zorunda.

Her şey değişti
[Brun] Askeri İstihbaratın, meseleleri artık farklı bir şekilde ele almasını/sevk ve idaresini gerektiren 4 meydan okumayı ele almış:

Birincisi, temelde/özünde beklenmedik bir dinamiğin sonucu olarak meydana gelen olaylarla baş etmeyi gerektiren araştırma veya karar alıcılar tarafından net olmayan bir hedefin belirlenmesi/ortaya konması. Brun diyor ki yeni yaklaşım, -[meydana gelen] olayların [i] net hedeflerin, [ii] düşmanın net kapasitesinin ve [iii] bu hedefleri başarmak için planlanan hareketlerin bir sonucu olduğu- geçmiş dönemdeki [yaklaşımdan] ayrışıyor.

İkinci meydan okuma, savaşın verilme şeklindeki değişim. İsrail hâlihazırda Hamas ve Hizbullah gibi yeni nesil tehditlerle yüz yüze; bunların askeri planlarını ortaya çıkarmak ve onları vurmaya imkan verecek tam doğru hedefleri belirlemek artık çok daha zor.

Üçüncü meydan okuma, cevabın hızı. Olaylar baş döndürücü bir hızla akıyor ve çoğunlukla kararların çok hızlı bir şekilde verilmesini gerektiriyor. Mesela [düşman tarafından] füzelerin ve roketlerin ateşlenmesi veya siber bir saldırı, erken tespit imkanını artıran uzun fiziki hazırlıkları gerektiren türden değil.

Dördüncü meydan okuma ise değişim, bilhassa bilgi devriminin etkisi. Şimdilerde bilgi inanılmaz hızlı bir şekilde, çok fazla sayıda kaynaktan elde ediliyor. Ama eşzamanlı olarak sistemlere sel gibi akıyor ve önemli gelişmeleri tespit etmek/farkına varmak giderek zorlaşıyor.

Sınırlı tahayyül
Brun’ın kitapçığı türünün tek örneği; zira Brun bir istihbarat subayı olarak İsrail ordusunun 1973’teki travmatik bir başarısızlığını ilk elden tecrübe etmedi. 1982 Lübnan işgali öncesinde orduya katıldı ve Lübnan’da Suriye’nin karadan havaya füzelerine yönelik İsrail’in başarılı hava saldırısı öncesinde istihbarat toplama faaliyetinde yer aldı. Buna rağmen Yom Kippur Savaşı Brun’ın kitapçığında genişçe yer alıyor: o dönemde istihbaratın başarısızlığı (…)

Brun’a göre bu savaştan çıkarılan en stratejik ders, klasik bir konu olan savaştan caydırmanın yanı sıra, stratejik sürprizlerin önlenmesine yardımcı olabilecek şekilde diğer alanlara da odaklanan dengeli istihbarata duyulan ihtiyaçtı.

Brun istihbarat bilgisinin kırılganlığına ve parçalı/eksiklerle malul niteliğine ve aynı zamanda [yeni yeni] soruları ve eleştirileri beraberinde getiren [istihbarat üzerinde] sürekli müzakere ihtiyacına vurgu yapıyor. Ayrıca kendisinin “sınırlı tahayyülün başarısızlığı” olarak adlandırdığı “işin tabiatından kaynaklanan doğal başarısızlıklar” konusunda da uyarıyor (…)

1973’te şekillenen bu altın kurallar bugün hala geçerliliğini koruyor. Peki ne değişti? Brun diyor ki Arap ayaklanması, istihbarat ihtiyacını iyice artırarak, artık sadece Arap liderlerin ve onların güvenlik güçlerinin izlenmesiyle sınırlı kalmayıp çok daha geniş bir araştırmaya odaklanmayı gerektiriyor. Giderek önemi artan kamuoyu, artık “caddelerde ve meydanlarda, bilhassa da liderlerin ve karar alıcıların bilincinde” bir etki gücüne sahip. Genel hatlarıyla Brun, “Arap sokağı”nın takibinin/gözetlenmesinin ve analizinin daha da geliştirilmesi konusunda askeri istihbaratın attığı adımları da anlatıyor. Arap ayaklanması “aşina olduğumuz liderler ve görece istikrarlı bölgesel sistemler altında uzun yıllar boyunca bize hizmet etmiş istihbarat kurumlarının yeniden ayarlanmasına bizi zorladı.”

Suriye, Irak, Sudan ve Yemen gibi ülkelerde, “milli kimlikler aşındı ve din, etnisite, kabile gibi faktörler yıllar evvel olduğu gibi bir kez daha belirginleşti... Artık temel tehdit, Ekim 1973’teki gibi bir sürpriz saldırı değil, büyük ölçekli bir tırmanışa yol açabilecek hızlı bir altüst oluş ki bu, sivil nüfusun büyük zarar görmesiyle sonuçlanabilir.”

Örnek olarak Brun, geçen yaz İsrail ile Hamas arasında yaşanan Gazze savaşını veriyor. Bu konu, istihbarat yetkilileri arasında sert tartışmaların ve hatta –askeri istihbaratın Hamas’ın hareketlerini önceden yeterince göremediğini iddia eden- bazı bakanlar arasında eleştirilerin fitilini ateşledi.

“Bazı durumlarda olaylar, arzuların ve çıkarların, hatta ilan edilen çıkarların aksine, düşmanın hareketlerinin bir sonucu olarak meydana gelebilir. Bunun önemi şu ki, zaman zaman karşı tarafın belli bir stratejiyi izlemesi istihbarat toplayan personeli yanlış yönlendirebilir.” diye yazan Brun, Gazze savaşında ilk meydan okumanın –yani planlanmamış dinamiğin- [yazının başlarında anlatılan 4 meydan okumadan ilkini kastediyor] yaşandığını belirtiyor. “Çatışma planlanmış veya [üzerinde] düşünülmüş şekilde patlak vermedi. Daha ziyade Gazze’de güvenliğin kötüye gitmesinin akabinde yaşandı.”

Belirsizlikleri azalt, sürprizleri önle
Arap dünyasındaki ayaklanma ve yine geçen yaz [Gazze’deki] tırmanma, Brun’ın “istihbarat araştırması belirsizlikleri azaltıp sürprizleri önlemelidir” şeklinde vardığı sonucun altını çizer mahiyette. Bununla birlikte Brun diyor ki “istihbarat araştırması faaliyeti geleceği tahmin eder anlamına gelmez. (Bazı karar alıcılar da dahil) birçokları tarafından kabul gören yaygın yaklaşımın aksine, araştırma personelinden geleceği öngörmesi beklenmez – onlardan beklenen karar alıcılara mesele hakkında düşünürken [istihbarat bilgilerini aktararak] yardımcı olmalarıdır.”

Bu belge istihbaratın rolü ve metodolojisini inceleyen takdire şayan bir çalışma. (...) İstihbarat derslerinde bu kitapçığın zorunlu okuma listesine ekleneceği kanaatindeyim.


Bununlar birlikte bir çekinceyi dillendirmeliyim. İsrail’in etrafında meydan gelen gelişmeler gerçekten devasa; ve son yıllarda vuku bulan sürpriz olaylar hiç şüphesiz geleceği öngörmeyi giderek zorlaştırıyor. Brun öyle görünüyor ki istihbarat elemanları için hayatı biraz fazla kolaylaştırıyor; geleceğe dair öngörü yapmayı siyasi liderlerle ortaklaşa yapılan bir iş olarak sunarak onları neredeyse tamamen temize çıkarıyor. Tabii ki istihbarat elemanları –geçmişte olduğu gibi- bugün de zaman zaman hata yapacaklar; ama bu, onların geleceğe bakmaya son verip siyasetçilerin de onlardan bunu beklememelerini gerektirmeli mi?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder