25 Eylül 2016 Pazar

H.HASSAN: İSLAM DEVLETİ DURDURULAMAZ MIDIR?



İSLAM DEVLETİ DURDURULAMAZ MIDIR?

Hassan Hassan (Tahrir Ortadoğu Siyaseti Enstitüsünde araştırmacı ve “IŞİD: Terör Ordusunun İçinde” kitabının yazarı)
The New York Times, 9.7.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Vakti zamanında Suriye’nin doğusundaki Deyrezzor’da idari bir görev üstlenen Fayad Tayih, temmuz ayı başında İslam Devleti’ni terk etmeden evvel çarpıcı bir eğilimi keşfetti: Kendini hilafet ilan eden yapı içinde gittikçe daha fazla sayıda gönüllü, intihar bombacısı olmak için ismini yazdırıyor. (…)
İslam Devleti’nin yayınladığı istatistikler de bu bilgiyi teyit ediyor. Örgütün resmi haber ajansı olan Amaq’ın aylık güncel bilgilerine göre, geçen kasım ayında örgüt Irak ve Suriye’de aylık 50-60 intihar saldırısı düzenlerken bu rakam bugünlerde aylık 80-100’e ulaştı; yani günde ortalama 2-3 saldırı… Bu eğilim mart ayında zirveye çıkmış, Suriye ve Irak’ta toplam 112 kişi canlı bomba olarak kendisini patlatmıştı.
İslam Devleti, taktiklerini değiştiriyor ve bunu sadece Suriye ve Irak’taki savaş alanında yapmıyor. Musul’u ele geçirip Hilafet ilan ettiği Haziran 2014’ten önce kullandığı direniş taktiklerine geri dönüyor. Bu operasyonel değişim son haftalarda [Ramazan ayında] gözler önüne serildi: Türkiye, Irak, Bangladeş ve Suudi Arabistan’da İslam Devleti’ne hamledilen intihar saldırısı dalgasında yüzlerce sivil hayatını kaybetti. Geçen hafta Bağdat’ta bir alışveriş merkezi önünde bomba yüklü aracın patlatılması sonucu 280 sivil öldü.
Kimileri bunu örgütün zayıflamasına ve çaresizliğine bağlıyor. Ama aslında bu, onun gücünün ve uzun vadede hayatta kalma becerisinin bir göstergesi. Yıllardır İslam Devleti, ileride birtakım aksaklıklarla karşılaşacağının ve yeni yollar bulması gerektiğinin farkındaydı. İslam Devleti’nin ideolojisi ve stratejisini anlatan temel bir metin olan 2004 tarihli “Vahşetin İdaresi (The Management of Savagery)” adlı kitapta yazar [Z.T.K. Ebu Bekir en-Naci], 12. yüzyılda Müslümanların Haçlıları “küçük gruplar”la ve “ayrı, birbirine benzeşmeyen örgütler”le mağlup ettiklerine işaret ediyor. İslam Devleti bu mesajı hiçbir zaman unutmadı.
İslam Devleti’nin liderleri Hilafeti ilan ettiğinde küresel cihatçılıkta yeni bir sayfa açtılar. İslamcı bir ütopyada yaşama vaadinin yaklaşık 90 ülkeden yeni yeni mensupları cezbettiği söyleniyor. Yaptığım röportajlarda İslam Devleti mensupları bana, askeri başarılarından, püriten yönetiminden ve net ideolojisinden dolayı örgüte katıldıklarını söylemişlerdi.
Temmuz 2014’te Amerikan öncülüğünde bir hava savaşı başlatılmasından bu yana İslam Devleti Irak’ta topraklarının %50’sini, Suriye’de %20’sini kaybetti. 2014 yazında İngiltere büyüklüğünde bir alanı kontrol ederken bugün Yunanistan büyüklüğünde bir alanı elinde tutuyor ve giderek küçülüyor. Hilafet ilanının akabinde İslam Devleti’ne katılanların birçoğu, aralık ayında Ebu Bekir Bağdadi’nin de dikkat çektiği üzere, daha sonra örgütü terk etti: “Sıkıntılar arttıkça örgütteki münafıklar ve zevk düşkünleri daha da fazla açığa çıktı.” 
İslam Devleti çoktandır değişen şartlara ayak uydurmaya hazırlanıyor. Kasım 2014’te Türkiye-Suriye sınırındaki Şanlıurfa’da Ebu Adnan kod adlı bir örgüt mensubuyla karşılaştığımda bana, İslam Devleti’nin istihbarat biriminde çalıştığını ve Türkiye’de uyuyan hücreler ve casuslar ağı kurmakla görevlendirildiğini anlatmıştı.
Bana dedi ki “Düşmanlarımız zeki ve kararlı. Bizim yapabileceğimiz şey ise devletin bağışıklık sistemini güçlendirmek ve böylece onlar ne kadar zayıflatmaya çalışırlarsa çalışsınlar bünyeyi kendi kendini toparlayabilir hale getirmektir. Yani bizi bir bölgede yok etseler dahi bir şekilde hala orada bulunduğumuzdan emin olabilirsiniz. Alenen orada görünür olmak zorunda değiliz.” Bu sözleri sarf eden Ebu Adnan gibi adamlar Türkiye ve başka bölgelerde intihar saldırılarının planlanmasından sorumluydular.
İslam Devleti, 2003 Amerikan işgali ertesinde Irak’ta oluşan el-Kaide’den doğdu. O dönemde temel amacı mezhep savaşı çıkarmak ve yabancı işgalcilerle mücadeleydi. Ama örgütün Suriye İç Savaşı’nın kaosunda kendisine yeni bir alan bulmasından sonra operasyon kabiliyeti arttı. Hilafet ilanı sayesinde el-Kaide’yi gölgede bıraktı. Bundan sonra İslam Devleti’nin hırsları giderek büyüdü ve sadece yabancı hücreler kurarak ve Suriye toprakları içinden saldırıları örgütleyerek değil, aynı zamanda kendi adına saldırılar düzenlemesi için sempatizanlarını teşvik ederek de küresel cihadın liderliğine oynamaya başladı.
Irak ve Suriye’nin Sünni bölgeleri hala İslam Devleti’nin kalpgâhı konumunda. İstanbul Havalimanı’ndaki bombalı saldırının şüphelileri Çeçenler veya Dakka’dakileri rehin alanlar örgütün Bangladeşli sempatizanları olabilir; ama İslam Devleti’nin yönetim kadrosundakilerin ekseriyeti hala Iraklılar ve Suriyeliler. Hilafetin idaresi altında yaşayan genç nesil Suriyelilerin ve Iraklıların beyinleri çoktan yıkandı bile. Bu ülkelerde örgütün yükselmesine yol açan siyasal, toplumsal ve mezhepsel meseleler hala çözülmüş değil. Hatta bazı meseleler daha da kötüleşti. 
Bağdat yönetimi Sünni bölgelerde verilen savaşlarda Şii milisleri kullanmayı sürdürerek aslında Iraklıların bazılarını İslam Devleti’nin açılmış kollarına itiyor veyahut en azından örgütü kendilerinin tek savunucusu olarak görmeye teşvik ediyor. Bu arada Suriye İç Savaşı şiddetlenerek devam ediyor ve içinde yeni yeni çatışmalar filizlenirken yeni savaşçıları bünyesine katıyor. Amerikalı yetkililer bile özel görüşmelerimde bana dediler ki, “Suriye ve Irak’ta örgütün çekiciliğine bir set çekmek için gerekli siyasi değişimler askeri ilerlemelerin çok gerisinde kalıyor.” Kendini patlatmak için gönüllü olanların sayısının artması örgütün ölüm döşeğinde olduğunun bir işareti değil.
Tehdit uzaklaşmıyor. Örgütün nihai hedefi olan Müslüman dünyayı kontrolü altına almak değişmedi. İslam Devleti’nin temelini atan apokaliptik idealistler bunu başarmalarının takdir-i İlahi olduğuna inanıyorlar. Ve bu hedeflerine ulaşmak için gerektiğinde taktiklerini değiştirmekten hiçbir zaman çekinmeyecekler; bu taktikler ister intihar bombacılarının sayısını artırmak, isterse Suriye’deki cephe hatlarını [başka yerlere] taşımak olsun.

Mayıs ayında İslam Devleti sözcüsü Ebu Muhammed el-Adnani şu beyanatı verdi: “Ey Amerika mağlubiyet şehirlerin veya toprağın kaybıdır mı zannediyorsun? Irak’taki şehirleri kaybedip çöle geri dönsek mağlup edilmiş olacağımızı mı sanıyorsun? Hayır, gerçek mağlubiyet ancak savaşma irademiz ve arzumuz kırıldığında gelecektir.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder