11 Ağustos 2016 Perşembe

J.FITSANAKIS: DARBEYİ MİT DIŞINDA HERKES ÖNGÖRMÜŞ GİBİ GÖRÜNÜYOR


Darbeleri mazur gören veya gösteren herkesi kınıyor, darbecileri lanetliyoruz


TÜRKİYE’DEKİ DARBEYİ MİT DIŞINDA HERKES ÖNGÖRMÜŞ GİBİ GÖRÜNÜYOR

Joseph Fitsanakis (intelNews.org baş editörü, aynı zamanda Coastal Carolina Üniversitesi Siyaset Biliminde yardımcı doçent ve Avrupa İstihbarat Akademisinde müdür yardımcısı)
Intel News, 19.7.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

(…)
Darbe teşebbüsünden iki gün sonra Amerikan Kongre üyesi ve aynı zamanda Amerikan Temsilciler Meclisi İç Güvenlik Komitesi kıdemli üyesi Peter King, “Hiç kimse bir darbenin gelmekte olduğunu göremedi” iddiasında bulundu ve ekledi: “Bu darbeyle ilgili herhangi bir diplomatik konuşma da yoktu, istihbarat bilgisi de.” Bir gün evvel Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry de Türkiye’de bir darbe ihtimaline dair Beyaz Saray’ın “hiçbir fikri olmadığı”nı ve yaşananların “herkesi şaşırttığı”nı söyledi.

Çoğu zaman olduğu gibi yine Kind de Kerry de hatalı. Daha Ekim 2015’te İsrail’deki Hayfa Üniversitesinden ve Washington’daki Dünya Politikası Enstitüsünden Norman Bailey, kesin bir dille dedi ki eğer ülkenin kaosa sürüklenmekte olduğunu hissederse Türk ordusu “müdahale edecek ve yönetime el koyacak.” Bu senenin 12 Mart’ında Rus gözlemciler, Türkiye’de ordunun “yavaş yavaş siyasi nüfuzunu güçlendirdiği, böylece askeri bir darbenin zeminini hazırladığı” konusunda uyardı. Aynı ay içinde Amerikan Girişimcilik Enstitüsünden Michael Rubin “Türkiye’de bir darbe olabilir mi?” diye sorup “Ordu harekete geçip Erdoğan’ı alaşağı eder ve yakın çevresini/beyin takımını hapse atarsa kimse buna şaşırmaz” cevabını verdi. 30 Mart’ta saygın dergilerden Foreign Affairs için bir makale kaleme alan Ortadoğu Enstitüsü Türkiye Araştırmaları Merkezinin kurucu yöneticisi Gönül Tol, Türkiye’nin “yeni bir askeri darbe”yle karşı karşıya olduğunu yazmıştı. 2 Temmuz’da verdiğim bir mülakatta “Türkiye’nin son derece patlamaya hazır bir durumda olduğu”ndan bahsetmiş ve şunu söylemiştim: “Şu anda bölgede Türkiye’den daha çalkantılı ve öngörülemez bir ülke daha olduğunu zannetmiyorum.”

Açık kaynaklara dayanarak analistler Türkiye’deki siyasi istikrarsızlığa ilişkin en azından bir sene evvelinden somut uyarılarda bulunabiliyorlarsa bu süreçte istihbaratçıların da aynı ölçüde alarma geçmesi beklenmelidir. Mesela biz biliyoruz ki Amerikalı istihbarat analizi yapanlar “Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Türk ordusunun yüksek rütbeli subayları arasındaki ilişkilerin kızıştığı” konusunda darbeden “aylar evvel endişe içinde” idi. Son bir yıldır Türkiye’nin otokrat –ama popüler- cumhurbaşkanı muhalifleri bastırarak yargıya müdahale ederken ve medyayı susturarak gücünü konsolide etmeyi sürdürürken büyük bir siyasi çöküşün eli kulağında olduğu giderek netleşiyordu. Tek soru, ne zaman ve kim tarafından sorusuydu. Türkiye’nin çalkantılı tarihine bakıldığında ordu bunun için en öne çıkan adaydı.

Eğer ki Türkiye dışından sayısız gözlemci aylar evvelinden darbe ihtimali konusunda uyarılarda bulunduysa MİT’in haline ne demeli? Erdoğan yönetiminin başlangıçta karmakarışık ve plansız tepkilerine bakarak değerlendirildiğinde darbenin MİT’i şaşırttığını söylemek yerinde olur. Teşkilat o denli hazırlıksızdı ki 16 Temmuz sabahında askeri helikopterlere karşı Ankara’daki kendi karargahını dahi savunmaktan acizdi. Helikopterler, makineli silahlarıyla savunmasız binaya kurşunlar yağdırabiliyor, çok ciddi bir hasara yol açıyor ve en az 3 kişiyi yaralıyordu. MİT’in ordu tarafından kuşatılmış başkanı Hakan Fidan saklanıyor ve o uzun gece boyunca telaş içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım’la bağlantı kurmaya çalışıyordu.

Peki MİT, gerçekleşmek üzere olan ve binlerce devlet memurunun, Türk silahlı kuvvetlerinin her biriminden birliklerin ve polis teşkilatından bazı unsurların da içinde yer aldığı darbenin işaretlerini almakta nasıl başarısız olabilirdi? Sebepler çok ve karmaşık, ama üçü özellikle öne çıkıyor:

Birincisi, MİT’in yetenekleri sınırlı olup çoğu zaman Türk medyasındaki haberlerde gücü abartılıyor. MİT son derece bürokratik bir kurum, operasyonel gelenek bakımından modası geçmiş ve casuslar ağı ise -kronik olarak yetersiz haldeki analitik kapasitesinden bile çok daha- sınırlı. Ancak Erdoğan’ın 2003’te iktidara gelmesinden bu yana İslamcı AKP’nin siyasi aygıtına adeta entegre edildi. Erdoğan iktidarının ilk yıllarında yoğun bir personel temizliğine maruz kalan ilk devlet kurumlarından biriydi. AKP’nin güçlü adamı, Türkiye’nin geçmişteki askeri darbelerinde MİT’in oynadığı merkezi rolü iyi bildiğinden ve yeni bir darbenin tekrarlanmasını istemediğinden bu temizlikleri yaptı. Kritik olarak Erdoğan, MİT’teki askeri personelin –ki bunlar AKP karşıtı laikleri temsil ediyordu- kahir ekseriyetini görevden alıp yerlerine AKP yanlısı sivilleri getirdi. Bu, MİT’in siyasi itaatini sağladı; ama teşkilatın, epeyce çok militan laik subayı saflarında barındıran orduyla olan bağlantısını da kesti. Son olarak geçtiğimiz on yıl içinde MİT, büyük ölçüde Türkiye’nin uzun dış politika sorunları listesine odaklandı: ABD öncülüğündeki Irak işgali sonrası Ortadoğu’nun istikrarsızlaşması, Irak’ın kuzeyinde özerk bir Kürt yönetiminin doğuşu, Suriye İç Savaşı’nın yol açtığı kargaşa ve İslam Devleti’nin yükselişi… Daha evvel görülmemiş bu büyük meydan okumalar, MİT’in ordu ve polis teşkilatındaki gruplaşma da dahil ülke içerideki sıkıntılara odaklanmasına engel oldu.


Tabii ki alternatif bir açıklama da söz konusu. Buna göre Erdoğan, MİT’le işbirliği içinde, -devlette ve orduda kitlesel temizlik yapabilmek ve böylece gücünü daha da konsolide edebilmek için- ordu içindeki AKP karşıtı unsurların sınırlı bir darbeye girişmesine izin verdi. Ancak bana göre bu teori, AKP’nin ve MİT’in planlama kapasitesini çok abartıyor. Büyük miktarlarda tankın ve savaş uçağının katıldığı silahlı darbenin Erdoğan’a yönelik aleni risklerini görmezden geliyor. Böyle bir kumarı zihinde kurgulamak kolaydır; ama [fiiliyata dökülmeye kalkışılsa] inanılmaz derecede fazla öngörülemezlikler içeren bir kumar bu. Bunu bilip de sırf taktik nedenlerle darbe teşebbüsünün gerçekleşmesine izin vermek, ülkeyi bütünüyle bir iç savaşa sürükleme ve muhtemelen de Erdoğan yönetiminin sonunu getirme riskini göze almak demektir. Zaten darbe neredeyse Erdoğan’ın sonunu da getirecekti. Çoğu zaman olduğu gibi, bu tarz durumlarda, en az çetrefilli açıklama en muhtemel olandır ve bunu benimsemek daha makuldür. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder