10 Ağustos 2016 Çarşamba

F.LUKYANOV: TÜRKİYE’DEKİ DARBE RUSYA İÇİN NE ANLAMA GELİYOR?


Darbeleri mazur gören veya gösteren herkesi kınıyor, darbecileri lanetliyoruz


BÜYÜK HIRSLARA SAHİP İNSANLAR: TÜRKİYE’DEKİ DARBE RUSYA İÇİN NE ANLAMA GELİYOR?

Fyodor Lukyanov (Russia in Global Affairs dergisi baş editörü, Rusya Dış Politika ve Savunma Konseyi heyeti başkanı ve Valdai Uluslararası Münazara Kulübü direktörü)
Russia in Global Affairs, 20.7.2016 (ilk yayın yeri The Moscow Times)

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lukyanov ve diğer Rus uzmanların darbeyle ilgili görüşlerine Rusya'daki Avrasyacı ekibin sert eleştirilerine http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2016/08/gbjornson-rusyada-5-kol-turk-rus.html linkinden ulaşabilirsiniz.


2010-2012 arasında Ortadoğu’yu temellerinden sarsan sözde “Arap Baharı” sürecinde Türkiye en aktif ve hırslı oyunculardan biriydi. Bölgedeki istikrarsızlığın gün gelip de Türkiye’ye sızması hiç de sürpriz değil.
Bölgede değişimlerin yaşandığı geçtiğimiz beş sene içinde Türkiye, tüm kilit ortaklarıyla fiilen çatışır hale geldi, Suriye’nin iç oyunlarına saplandı, Kürt rahatsızlığının keskin bir şekilde tırmanmasıyla yüzleşti ve o vakte kadar etkileyici bir büyüme kaydeden ekonomisi de darbe aldı.
Aşikâr ki Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bir süre evvel ülkesinin bir boşluğa doğru sürüklendiğini fark etti ve bu da onu son dönemde Rusya ve İsrail’le uzlaşmaya sevk etti. Ancak ülkesini sürüklediği çıkmazdan kurtarmak için daha güçlü bir bahaneye muhtaçtı ve darbe teşebbüsü bu bağlamda tuhaf ama tam da uygun bir nimet oldu.
Başarısız darbe teşebbüsü, geçmişteki başarısızlıklarını silerek cumhurbaşkanı için tam bir güven oylaması işlevi gördü. Haziran 2015 seçimlerinden bu yana –başkanlık sistemine geçiş için anayasayı değiştirme ve devlet kurumlarındaki sadık olmayan veya basitçe istenmeyen herkesi kökten temizleme başta olmak üzere- hayata geçirmesinin çok zor olduğu şeyler için artık bir açık çeke sahip.
Peki, eli kulağında olan değişimler dış politikayı nasıl etkileyecek? Geleneksel olarak Türk ordusu kurucu ideoloji olan Kemalizmin temelini oluşturan Batı’ya odaklanmıştır. Bu son kalkışmanın bastırılması ve akabinde yaşanacaklar büyük bir ihtimalle Türkiye’yi tam aksi bir yöne çevirecek.
Ankara Washington’dan (…) Gülen’in iadesini istiyor. Ama siyasi sürgünlerin sınırdışı edilmesi Amerikan ilkelerinin ihlali demek olup bu talep zaten gergin olan iki ülke ilişkilerini daha da bozacaktır.
Türk yetkililer idam cezasının yeniden getirilmesinden bahsediyor. Bu (…) Türkiye’nin AB’ye katılma ihtimalini bitirecektir. Yine Türkiye’nin en büyük arzusu olan AB’ye vizesiz giriş imkanını da ortadan kaldıracaktır. (…) Zaten bu konuda pek de istekli olmayan Brüksel, anlaşmayı iptal etmekten büyük memnuniyet duyacaktır.
Erdoğan ve ekibinin emperyal Osmanlı geleneğini canlandırmaya dönük adım attıkları Ortadoğu’ya gelince, bu yeni durum sözkonusu stratejinin felaketvari sonuçlarından kendilerini uzaklaştırmalarına imkan verebilir.
Erdoğan, Esed rejiminin hızlıca düşüşü ve Suriye’de Türkiye nüfuzunu artırma konusunda bahse girmenin kaybedilmesi kaçınılmaz bir kumar olduğunu çok evvelden fark etmiş olmalı. Şu anda Moskova ile Washington’ın Suriye konusunda ortak bir çözüm bulma çabası –ve sembolik olarak Amerikan Dışişleri Bakanı Kerry’nin Rusya’da bu konuda aktif görüşmeleri sürdürdüğü bir esnada Türkiye’deki darbenin açığa çıkması- bağlamında Ankara, geri çekilip Amerikan-Rus inisiyatifine destek sunabilir. Tabii ki bu, bölgedeki ilk umut verici değişimde Erdoğan’ın hırslarının yeniden ortaya çıkmayacağı anlamına gelmez.
Mevcut şartlar altında Türkiye’nin Ortadoğu hamlesinden evvelki yola geri dönmeye çalışması mümkün; yani Avrasya meselelerine dahil olma, Doğu’ya doğru genel bir kayış ve Rusya’yla daha yakın ilişkiler. 2013’te Erdoğan, Putin’e Türkiye olarak Şanghay İşbirliği Örgütü’ne katılmak istediklerini belirtmişti. (…)
Bütün bunlar Moskova için ne anlama geliyor?
(…) Kremlin’in mevcut durumdan memnun olması için nedenleri var. Erdoğan darbe teşebbüsüne karşı sert bir mukabelede bulunsa da iktidarı hala zayıf durumda. İçerideki tabanına destek sağlaması için kendisine yurtdışından güvenilir ortaklar bulması lazım ve Erdoğan’ın zikzaklarıyla yabancı başkentlerde itibar kazanması öyle hiç de kolay değil.
Ankara ile Moskova, kasım ayında bir Rus savaş uçağının düşürülmesinin ardından askıya alınan önemli ortak iktisadi projeleri artık yeniden canlandırılabilir. Ancak Türk Akım projesi üzerindeki gerilimler azalmış değil ve Türkiye-AB ilişkileri kötüleşirken böylesine hassas bir bölgede stratejik bir hammaddenin naklinde Ankara’yla çalışmak pek arzu edilmeyebilir. Öte yandan bu yeni süreç, (…) Akkuyu Nükleer Tesisine ve Rosatom’a yeni bir önem katabilir.
Rusya ve Türkiye, aleni farklılıklarına ve hatta zıtlıklarına rağmen, bir şey etrafında birleşmiş durumdalar: her ikisinin de -kendilerini asla tam anlamıyla birer parçası olarak görmeyen- Avrupa’ya tarihi, kültürel ve coğrafi açıdan bağlı iki büyük güç oldukları gerçeği.
Soğuk Savaş’ı müteakip her ikisi de Avrupa entegrasyonuna dayalı “Büyük Avrupa” projesinin dışında kaldılar. Paradoksal biçimde gerek Putin gerekse Erdoğan iktidarlarının ilk yıllarında Avrupa projesine dahil olabilmek için büyük çabalar sarf ettiler.
Şu anda üç süreç eşzamanlı ortaya çıkıyor: Rusya da Türkiye de Avrupa’ya doğru yönelmeyi reddediyor ve AB entegrasyon projesi de çok ciddi bir yapısal kriz içinde. Soğuk Savaş sonrasının ortak Avrupa yuvası fikri popülaritesini yitirdi ve Avrupa siyaseti 19. yüzyıl çok-kutuplu Avrupa’sına doğru geri sarıyor.
Çok-kutuplu Avrupa çağında devletler arasında rekabet normal bir ilişki biçimiydi, küçük devletler herkes için birer ihtilaf kaynağı ve baş ağrısıydı ve “kapıdaki barbarlar” –yani Rusya ve Türkiye- Avrupa’ya karşı aşk ve nefret duyguları arasında bölünmüştü. Bu durum daimi çatışmalar ve savaşlar üretmekteydi.
Tabii ki tarih aynen tekerrür etmez. Bugünkü durum en az bir açıdan öncekinden farklılık arz ediyor: Avrupa artık dünyanın merkezi değil. Eskiden Avrupa hapşırsa tüm dünya nezle olurdu.
Ama artık insanlığın üçte biri, bu tuhaf adamların boylarından büyük hevesleriyle ve onları doğru düzgün hayata geçirme kabiliyetlerinin azalmasıyla düştükleri hastalıkları düpedüz umursamıyor bile.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder