11 Temmuz 2016 Pazartesi

D.IGNATIUS: OBAMA’NIN IŞİD STRATEJİSİNDEKİ BÜYÜK BOŞLUK


OBAMA’NIN İSLAM DEVLETİ STRATEJİSİNDEKİ BÜYÜK BOŞLUK

David Ignatius (Washington Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)
Washington Post, 7.12.2015

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Başkan Obama’nın İslam Devleti’yle mücadele stratejisinin merkezinde boş bir alan var. Bu boş alanın “Sünni kara birlikleri”nce doldurulması bekleniyordu; ancak bir yılı aşkın süredir verilen çabanın sonunda ortada hala böyle bir şey yok. Bu boşluk doldurulmazsa Obama’nın planı işe yaramayacaktır.

Pazar akşamı ulusa seslenişinde Obama makul bir görüş ortaya koydu. “Sert konuşmak”tan ziyade Müslüman teröristlerle savaşta sabırlı ve ısrarcı olma iddiasında haklıydı. ABD’nin “uzun ve maliyetli bir savaş”la cihatçıların fantezilerini beslememesi gerektiği tespitinde doğruydu. Bilhassa Müslümanların ekseriyetinin radikalliğe karşı müttefik olursa hem içerinin hem de dışarının daha güvenli olacağı tespitinde haklıydı.

Ancak Obama’nın konuşmasının ortasında gizemli bir kara kutu vardı. Onu işte şöyle açıklamaya çalıştı: “Hâlihazırda kullandığımız stratejiyle –hava saldırılarıyla, özel birliklerle ve kendi topraklarını geri almak için çarpışan yerel güçlerle birlikte çalışarak– daha sürdürülebilir bir zafere ulaşacağız.”

Obama’nın bahsettiği “yerel güçler” neler? Irak ve Suriye’deki Kürt savaşçıları kastediyorsa, evet, onlar hayranlık verici bir performans sergilemekte. Ama Kürt bölgelerinde. İslam Devletinin Sünni merkezini temizleyip ellerinde tutmak istemiyorlar, bunu da yapmak zorunda değiller. Eğer Obama, Şii önderliğindeki Irak ordusundan bahsediyorsa, ABD’nin hava gücü desteğiyle bile performansları hala pek de yeterli sayılmaz; ayrıca Ramadi, Felluce ve Musul’daki Sünnilerce kabul edilmiyor ve güvenilmiyorlar. Eğer Suud, Türkiye ve Katar tarafından silahlandırılan Suriye’deki İslamcı tugayları kastediyorsa, onların dost mu düşman mı olduğu halen net değil.

Rahatsız edici gerçek şu ki güçlü, güvenilir ve yerli bir Sünni kara birliği Irak’ta da Suriye’de de henüz yok. ABD Haziran 2014’te Musul’un düşmesinden bu yana bu problemi çözmeye çalışıyor, ama pek de başarı sağlanmış değil. Halimiz, bir ıssız adada bezelye konservesini açması gereken ve “keşke bir konserve açacağımız olsaydı!” diyen açlıktan ölmek üzere olan iktisatçı şakasındaki gibi.

Geçtiğimiz yıldaki yanlış ümitleri ve kaçırılan bağlantıları bir düşünün: Irak’ta ABD’li eğitmenler binlerce Sünni aşiret savaşçısını eğitmek üzere Anbar vilayetindeki el-Asad ve el-Tekaddum hava üslerine yollandılar. Aşiret mensuplarının büyük ölçüde ortaya çıkmamasına şaşmamak lazım: Bağdat’ta Şiilerin yönetimindeki hükümet, gerçek güce sahip bir Sünni “milis gücü/milli muhafız gücü”nü onaylamayı hala reddediyor. Suriye’ye gelince, Kongre IŞİD’e karşı savaşmak üzere büyük ölçüde Sünnilerden müteşekkil bir gücün 500 milyon dolarlık eğit-donat programıyla oluşturulmasına izin verdi. 5000 kişi beklenirken sadece birkaç yüz kişi katıldı ve eğitilen ilk grup da tuzağa düşürülerek Suriye’nin kuzeyinde cihatçıların vahşice saldırısına uğradı.

Niye bu çabalar bu denli kötü sonuç verdi ve bunu düzeltmek için ne yapmak lazım? Benim iddiam, 2003’teki işgalle Saddam Hüseyin’i devirerek onların dünyalarını altüst eden bir Amerika’ya Sünnilerin güvenmedikleri yönünde. Aşiret liderleri bundan sonra hep bizim kusurlu Sünni stratejimizin parçası oldular: Şimdi de onları İslam Devletine karşı paralı askerlerimiz olarak kullanmaya çalışıyoruz. Ancak her iki taraf için de bu ahlaksızca bir pazarlık.

Sünnilerin mücadeleye katılmama problemi daha derin bir travmanın göstergesi. Ortadoğu’da Sünniler bir nevi vertigo yaşıyorlar. Sünni güç merkezleri –Mısır, Suriye, Irak, Libya– harap olmuş vaziyette. İnsanlar kendilerini mahrumiyet içinde ve hayal kırıklığına uğramış hissediyorlar, daha evvel kendilerini yöneten otokratlardan ve hâlihazırda yönetmek isteyen dini fanatiklerden nefret etmiş durumdalar.

Sünni dünyadaki boşluğu kendine güvenle doldurmak bir nesil alacak; ama şimdiden başlanması gerekiyor, zira bu aynı zamanda cihatçıları yenmenin hayati bir parçası. Batı’nın en iyi düşünce kuruluşlarının bu mesele üzerinde kafa yorması, Arap dünyasının en parlak genç aktivistlerinin yönetişim ve iktisadi kalkınma konusunda planlar yapması gerekiyor. BM, Dünya Bankası ve IMF gibi küresel kurumların onlara hamilik için, yeniden yapılanma ve yönetişim için planlar geliştirmesi gerekiyor.

Arap dünyasının 1944’ünü yaşıyoruz: cihatçıları yenmek, sağlıklı bir Sünni siyasal yapının oluşturulmasını gerektiriyor.

Peki, Irak ve Suriye’de yeniden canlanan Sünni merkezi nasıl bir şey olacak? Irak Kürdistan’ını inceleyerek oldukça iyi bir fikre varabilirsiniz. 1991’de başlayan Huzur Operasyonu olarak bilinen ABD’nin uçuşa yasak bölgesi altında olgunlaştı. Bu koruyucu kılıf altında yatırım, güvenlik ve siyasi istikrar verimli bir döngü altında bir araya geldi.

Irak ve Suriye’nin geleceğini düşünürken aklımıza –tıpkı gevşek bir federal devletin parçası olan Kürdistan gibi– canlı Sünni vilayetler/bölgeler gelmeli. İslam Devletini mağlup etme stratejisini inşa ederken “Sünnistan” yaratmak çadırın orta direği olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder