11 Temmuz 2016 Pazartesi

G.FRIEDMAN: BREXİT SÜRPRİZİ VE ARDINDAKİ TOPLUMSAL KRİZ



BREXİT SÜRPRİZİ VE ARDINDAKİ TOPLUMSAL KRİZ

George Friedman (Amerikalı siyaset bilimci, Stratfor’un kurucusu ve 2015 yılına kadar başkanı, Geopolitical Futures’ın kurucusu ve yöneticisi)
Geopolitical Futures, 25.6.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Cuma günü piyasalardaki altüst oluşa bakılırsa yatırımcıların İngiltere’deki referandumun sonucuna şaşırdıkları net bir şekilde anlaşılır. Daha şaşırtıcı olan ise onların bu sonuca şaşırmaları. (…)

AB uzun vadeli bir durgunluğa saplanmıştı. Mali krizin üzerinden sekiz sene geçmesine rağmen hala bundan çıkabilmiş değil. Dahası, Avrupa’da genişçe bir alan, özellikle de güney bölgeler son derece yüksek işsizlik oranlarıyla bir kriz içinde. Bu problemlerin uzun vadede çözüleceği ve İngiltere’nin kendi iyiliği için çözümün bir parçası olması gerektiği argümanı ortaya atılabilir. Karşı argüman ise eğer ki bu problemler çözülebilir türden olsaydı yıllar evvel çözüme kavuşurdu şeklinde.

Mali çevrelerde yerleşik bir öngörülebilirlik arzusu vardır. İyi veya kötü piyasalarda ve ekonomilerde para kazanabilirler, ama belirsizlik halinde para kazanmakta sıkıntı çekerler. Bu yüzden mali çevreler İngiltere’nin AB’de kalacağı kanaatindeydiler; çünkü bu, onlara öngörülebilirlik kazandıracaktı. Bilinçaltlarındaki varsayım, herkesin statükonun sürdürülmesi konusunda hemfikir olduğu yönündeydi. Bu sadece mali çevrelerin görüşü de değildi; –başta siyasi ve akademik çevreler ve basın dünyası olmak üzere- diğer elitler de bu kanaati paylaşıyorlardı.

İngiltere’de birçok arkadaşı olan bir tanıdığım bana Brexit’i destekleyen hiç kimseyi tanımadığını söyledi. Doğru. Çünkü elit bir üniversiteden mezun olan bu tanıdığım dünyada hep kendisine benzeyenlerle iletişim halinde. (…)

(…) Çok uzunca bir süredir İngiltere’yi yöneten elitin, kendilerine karşı yükselen barışçıl bir isyanla değil de bir [toplumsal] rahatsızlıkla baş ettikleri yönünde bir beklenti vardı. İşte bu yüzden anketler referandumun başa baş seyredeceğini gösterse de “kalalım” diyenler kaybedeceklerine hiç inanmadılar.

İngiliz medyasının önde gelen gazetecileri Avrupalı ve Amerikalı meslektaşlarıyla konuşuyorlardı. Siyasetçiler de aynısını yapıyorlardı. Mali çevreler de dünyadaki muadilleriyle iletişim halindelerdi. İngiltere’deki referandumun ortaya çıkardığı meydan okuma, farklı şekillerde de olsa, dünyanın birçok ülkesinde mevcut. Evrensel olan şey, elitlerin kendilerine meydan okuyanlara karşı kibirli/dışlayıcı tavırları. Elitlerin kendilerinden daha az eğitimli, daha az sofistike ve daha az başarılı olanların günün birinde kontrolü ele geçireceklerini ciddiye almaları epeyce zor. Vakti zamanında Fransız Bourbonlar ve Rus Romanovlar da sokaklardaki halk yığınlarını benzer şekilde küçümsüyorlardı. Aslında ne denli anlayışsız ve aciz olduklarını bu yığınlar ta ki saraylarını basana kadar hep görmezden geldiler.

Bu analoji fazla abartılmamalı ama göz ardı da edilmemeli. Kendi deyimimle, teknokrat elit ile giderek dışlanan alt-orta ve hatta orta sınıf arasındaki mesafe çağımızın en baş özelliklerinden biri haline geliyor. Bu elit AB’yi terk etme taraftarlarının kazanacağını beklemiyordu, çünkü onlara göre AB’nin mevcut problemlere çözüm üretmeye çalışacağı aşikardı. Kendileriyle aynı fikirde olmayan kimseyi tanımıyorlardı bile. Bu onların gerçek dünyadan ne denli uzak olduklarının da başlı başına bir göstergesi. En önemlisi de muhaliflerini, yani AB’den çıkmayı savunan kesime öncülük edenleri kaale dahi almıyorlardı.

Kendi yalnızlıklarının ve dar görüşlülüklerinin farkında bile olmadan; “ayrılık” taraftarlarının farklı dünya görüşlerini anlamadan veya mali kuruluşların City’den Frankfurt’a taşınmasının bunların çok da umurlarında olmayacağını görmeden; birçokları tarafından hor ve hakir görüldüklerini de idrak etmeden sözkonusu elit kesim “ayrılık”çıların kazanabilmesinin mümkün olmadığına inandı. Bu yüzden benim Parlama Noktaları: Avrupa’da Yaklaşan Kriz (Flashpoints: The Coming Crisis in Europe) başlıklı kitabım da dahil diğer birçok kişinin yazılarında bu gidişata dikkat çekmesine rağmen sonuca şaşırıp kaldılar.

Sonuç olarak Cuma günkü mali çöküş elitlerin tahayyülsüzlüğünden kaynaklanıyor. İşte bu tahayyülsüzlük hali, [elitler arasında] mevcut durumun süreceği beklentisine yol açtı. Ve yine bu tahayyülsüzlük hali, diğer bir deyişle tanıdıkları çevrelerin dışında neler olup bittiğine dair elitlerin hiçbir fikrinin olmaması gerçeği, Batı’nın yüzleşmekte olduğu -İngiltere’nin AB de kalıp kalmayacağı, hatta AB’nin varlığını sürdürüp sürdürmeyeceği tartışmasından- çok daha büyük bir kriz hali. Biz öyle derin bir toplumsal bölünmüşlük yaşıyoruz ki iyi niyetli kerli ferli insanlar ve belirli bir toplumsal sınıf, AB’den ayrılmak isteyen veya Müslüman göçmenlerin engellenmesini destekleyen veyahut Donald Trump’a oy verecek hiç kimseyle henüz karşılaşmamış bile!

Demokratik bir toplum bu bölünmüşlüğü kaldıramaz. Benzer bir bölünmüşlük 1929’da patlak veren Büyük Buhran sırasında ABD’de yaşanmaktaydı; ta ki her sınıftan genç askerler hayatlarının birbirine bağlı olduğunu ve ağır silahlar konuşurken hangi toplumsal sınıfa mensup olunduğunun hiçbir anlam ifade etmediğini keşfettikleri İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte toplumsal bölünmüşlükler yerle yeksan olana kadar. Savaş sonrasının itidal hali işte bu tecrübeyle bağlantılıydı.

Tabii ki İkinci Dünya Savaşı toplumsal bir probleme böylesi bir çözüm için oldukça nadir bir örnek. Ancak çözüm için dramatik bir şeylerin gerçekleşmesi gerekiyor. Durum giderek tahammül edilemez hale geldikçe bu da gerçekleşecektir. Sonunda belki de saray kapıları tekmelerle kırılacaktır. Umarız ki bu, Bourbonların ve Romanovların düşüşü gibi rezil bir şekilde değil de daha kibarca gerçekleşsin. 

Kimsenin böyle bir şey asla ve kat’a gerçekleşmez diye inanma hakkı yok. Hiç kimse bunun salt İngiltere’yle sınırlı kalacağını zannetmesin. Hiç kimse bunun bir daha tekrarlanmayacağını da düşünmesin. Tam aksi yöndeki delillere rağmen elitlerin AB’de işlerin yolunda gideceğini iddia edebildiği günler artık geride kaldı.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder