11 Temmuz 2016 Pazartesi

D.IGNATIUS: DEĞİŞEN ORTADOĞU’DA ABD HAYATİ BİR POZİSYONDA


DEĞİŞEN ORTADOĞU’DA ABD HAYATİ BİR POZİSYONDA

David Ignatius (Washington Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü gazeteci ve kitapları en çok satanlar listesinde yer alan casusluk romanı yazarı)
Washington Post, 1.3.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Ortadoğu’nun aldığı mevcut şekli tasvir etmesi istendiğinde İsrailli bir yetkili İbranice olarak “gam vegam” dedi. Yani “aynı anda her iki yöne doğru da gidiyor”.

Ortadoğu mozaiğinin kırılmış parçası her zamankinden çok daha keskin ve tehlikeli; ama Amerikan, İsrailli ve Arap yetkililer, son birkaç aydır bu parçaların yeniden düzenlenmekte olduğunu –ve artık taşların farklı ama sürpriz bir şekilde yerine oturabileceğini- söylüyorlar. Çok az gözlemcinin öngörebileceği fırsatlar olduğu gibi yeni tehlikeler de söz konusu. Başkan Obama, başkanlığının son 10 ayında Ortadoğu sahnesinde aksayarak ilerleyen bir topal ördek olarak görülüyor sıklıkla. Ancak gidişatın büyük ölçüde -bir diplomat olarak halen daha ispatlayacağı şeyler olan- Dışişleri Bakanı John F. Kerry tarafından belirlenmesi muhtemel.

Ancak önümüzdeki ayların gözler önüne sereceği gibi 2016 senesi, bir sonraki başkanın seçeneklerini de şekillendirecek. Başkanlığının son demlerindeki Obama, Ortadoğu’da stratejik dengeyi değiştirme ümidindeydi ve bunu kısmen yaptı da – iyi ya da kötü, diğer güçleri daha fazla askeri roller üstlenmeye cesaretlendirerek ama Amerikan diplomasisini de koruyarak.

Yeni bulmacanın parçaları neler? Birincisi, Obama’nın en büyük dış politika başarısızlığı olduğu iddia edilen Suriye. İstemezükçüler korosuna rağmen Kerry, Suriye konusundaki birçok rakibi –yani Rusya, İran, Türkiye, Suudi Arabistan, Ürdün, Esed rejimi ve parçalı Suriye muhalefetini- ateşkesin ayrıntıları üzerinde çalışmak için aynı çatı altında bir araya toplamayı başardı.

Diplomatik süreç kırılgan ve daha evvel salt şahsi çıkarlarla hareket eden Ruslar ve diğerlerinin iyi niyetine bağlı. Ama bu bir hiç de değil. Dışişleri Bakanlığına göre geçtiğimiz birkaç hafta içinde yardım konvoyları çaresiz 225 bin Suriyeliye ulaştı; hedef mart ayı sonuna kadar 1,7 milyon kişiye yardım ulaştırmak.

Ateşkes süreci ihlallere davetiye çıkarıyor; zira ateşkesi kabul eden 100’ü aşkın isyancı gruptan birçoğu, ateşkesten dışlanan İslam Devleti ve Nusra Cephesi savaşçılarının yanı başında konaklıyor. Amerikan Dışişleri yetkilileri, örgütlerin bu ortak yerleşimini [yani bir arada yaşamalarını] “mozaik yapı” olarak niteliyor ve savaşçıların saflarını belirlemelerinin haftalar alacağı beklentisinde. Bu saflaşma da sadece, Esedsiz bir nihai siyasi geçiş süreci için bir ilerleme işareti olup olmadığını ortaya koyacak.

Bulmacanın ikinci parçası olan İran, gelinen nokta itibarıyla çoğumuzun birkaç yıl evvel hiç tahmin dahi edemeyeceği kadar farklı görünüyor. Böylelikle Obama’nın -küresel koalisyonla uygulanacak- uluslararası yaptırımlarla İran’a anlamlı bir nükleer anlaşma için baskı yapılabileceği iddiasının doğru olduğu ispatlandı. Üstelik İran açılımının pragmatik güçleri kuvvetlendireceği ümidi de Cuma günkü seçimlerde meyvesini vermiş görünüyor.

Dışişleri yetkilileri, yeni mecliste veya İran’ın bir sonraki dini liderini seçecek Uzmanlar Meclisinde siyasi dengelerin nasıl olacağını tam olarak kestirebilmek şimdiden imkansız diyorlar. Ama şu açık ki muhafazakârlar zayıfladı ve Cumhurbaşkanı Ruhani’nin pozisyonu güçlendi. Bu, Obama’nın oynadığı en büyük stratejik kumardı ve başarılı olmuş görünüyor.

Suudi Arabistan da değişiyor. Birkaç sene evvel kim tahmin edebilirdi ki bir zamanların can çekişen, aşırı muhafazakâr monarşisinde kararlıkla hareket eden şahsiyetin, Suudi tarzı bir modernleşmeyi hedefleyen 30 yaşında bir dik başlı prens olacağını? Ama işte bu, tam da Veliahtın Veliahtı Prens Muhammed bin Selman’ın idaresi altında yaşanan şey.

Bu genç Suudi, zaman zaman ferasetli olmaktan ziyade fazlaca cesur olageldi, tıpkı Yemen savaşında, İran’la diplomatik ilişkileri kesmekte ve Hizbullah’ın tahakkümündeki Lübnan’ı istikrarsızlaştırmaya dönük yeni çabalarında olduğu gibi. Ancak değişimin öznesi olarak oynadığı rol son derece aşikâr. Geçen hafta Washington’ı ziyaretinde 36 yaşındaki Suudi Enformasyon Bakanı Adil et-Turaifi’nin dediği gibi, veliaht prens “Suudi Arabistan’ı çok hızlı bir şekilde dönüştürmek istiyor.”

Ortadoğu bulmacasında şu an için en pürüzlü parça, -sadece on yıl evvel bölgenin en parlak noktası olan- Türkiye. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güç oyunu, bir zamanlar Kürtlerle gelecek vaat eden uzlaşmayı paramparça etti ve Türk demokrasisinin altını oydu. Türkiye aynı anda Rusya, İsrail, İran ve ABD’yle ilişkilerini bozmayı büyük bir maharetle başardı. Kıdemli Türkiye uzmanları iç çalkantının artmasından endişe ediyor.

Obama’nın başkanlığı döneminde ABD Ortadoğu’da geri adım attığından Rusya, İran, İslam Devleti ve Suudi Arabistan ileri adım attılar. Bu durum birçok yeni tehlikeyi beraberinde getirdi. Amerikan askeri üstünlüğü zayıflamış olsa da diplomatik rolü hala belirleyici, tıpkı Suriye ve İran müzakerelerinin gösterdiği gibi.


Bulmacanın değişen parçalarını bir araya getirmenin birçok riski var, ama yeni açılımlar da sunuyor. Ve şu aşikâr ki zayıflayan rolüne rağmen ABD, beğenin veya beğenmeyin, hala vazgeçilmez bir istikrara kavuşturucu güç.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder