5 Haziran 2016 Pazar

P.SAUNDERS - SURİYE KÜRTLERİ RUSYA’NIN TAAHHÜTLERİNE GÜVENEMEZ


SURİYE KÜRTLERİ RUSYA’NIN UZUN VADELİ TAAHHÜTLERİNE GÜVENEMEZ

Paul J. Saunders (Center for the National Interest düşünce kuruluşunun icra direktörü. George W. Bush’un başkanlığı sırasında Amerikan Dışişleri Bakanlığında kıdemli danışman)
El-Monitor, 5.5.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Bazı Suriyeli Kürt savaşçıların, artık [ABD’nin menfaatleri için] işe yaramaz hale geldiklerinde Washington’ın kendilerini “çöpe atacağı”ndan endişelenmesi ve Rusya’nın da kendi pozisyonunu sağlamlaştırmak için bu korkuları beslemesi anlaşılabilir. Ancak bu konuda ABD’den endişelenen herkesin, Moskova’nın [Kürtlere yönelik] geçmişteki davranışlarına ve gelecekteki muhtemel hedeflerine de dikkatle bakması lazım.

Rusların Kürtlerle bağlantısı ta Çarlık Rusyası ve ardından Sovyet dönemine kadar geri gider. Mevcut Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un vakti zamanında 10 sene boyunca BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya’nın daimi temsilcisi olarak Kürt meselesiyle ilgili epey uzuca bir tecrübesi var. (…)

Moskova bağımsız Kürdistan için dönemsel destekler verdi; hatta önce SSCB içinde kısa ömürlü “Kızıl Kürdistan”ı [Z.T.K. 1923-1929 arasında Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin bir ilçesinde kurulmuştur], ardından İran’ın kuzeyinde bir Kürt cumhuriyetini [Z.T.K İran’ın batı sınır boyunca uzanan ve 1946 yılı içinde kurulup yıkılan Mahabad Kürt Cumhuriyeti] kurdurttu. Ancak Moskova’nın Kürtlerle yüzlerce yıllık etkileşiminin ayrıntılarına bakarken aslında Kürtlere yönelik taahhütlerinin/bağlılığının ne denli sınırlı olduğu kolayca gözden kaçabilir. Rusya uzun vadeli sonuçlar elde etmek için gereken uzun vadeli çıkarı veya kararlılığı henüz göstermiş değil.

Bunun yeterince sebebi var. Rusya’nın, –ister Suriye ve Irak’ta isterse diğer yerlerde olsun–Kürtlerle bağının genel olarak hem stratejik (geniş, uzun vadeli ve kalıcı) hem de taktik (dar, kısa vadeli ve anlık) saikleri olmakla birlikte, birbiriyle rekabet içinde birçok hedefi de bulunuyor. Stratejik olarak, bölgedeki birçok önemli devlete dağılmış durumdaki bir azınlık grubu kullanmak, hem bu devletlerden bazılarıyla işbirliği yapmada hem de diğerlerine karşı denge sağlamada Rusya’ya faydalı bir koz sağlıyor. Mesela yüzlerce yıldır Moskova’nın büyük güç siyasetinde Türkiye, sıklıkla “dengelenmesi gereken ülke” kategorisinde yer aldı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son yıllarda Rusların önemli bir ortağı olmaya doğru ilerlemişti – en azından ta ki kasım ayında bir Rus jetini düşürme kararı alana kadar.

İşte bu, stratejinin taktikle iç içe geçtiği nokta. Saygıdeğer bir Rus uzman olan Fyodor Lukyanov el-Monitor’e yaptığı açıklamada dedi ki, “kasım ayında Türkiye’yle patlak veren feci çatışma” Moskova’yı klasik “düşmanımın düşmanı” mantığını kullanmaya teşvik etti. Rusya’nın bir amacı da “Eğer ki Rusya toprakları içinde olumsuz etkisini kullanmaya kalkışırsa Moskova’nın bu aracı (yani Kürt arzularını desteklemeyi) kendisine karşı kullanabileceğini Ankara’ya hatırlatmaktı” diyen Lukyanov, bu bağlamda Kırım Yarımadası’nın en hassas nokta olduğunu da sözlerine ekledi.

Rusya’nın çok net bir şekilde Suriye içinde de stratejik ve taktik hedefleri söz konusu. Burada Moskova’nın Afrin Kürtlerine taktik desteği kısa ömürlü olabilir. Zira Kürtlerin siyasi hedefleri –yani iç savaşın ardından Suriye içinde geniş bir özerklik–, Rusya’nın stratejik hedefleriyle –yani iç düzeni tesis edebilecek ve çatışmalar bittikten sonra Suriye’nin radikal şiddeti dışarı ihraç etmemesini sağlayacak şekilde Şam’da güçlü bir merkezi hükümeti yetkilendirmekle– tam olarak örtüşmüyor.

Lukyanov’un da dediği gibi, “Suriye Kürtleri Rusya’nın tercih ettiği ortaklar değil”; zira onların Beşşar Esed rejimiyle “karmaşık ilişkileri” var. Her ne kadar Rus yetkililer, sürekli Kürtlerin siyasi müzakerelere katılması gerektiğini ifade etseler ve bu amaçla kısa süre evvel BM Güvelik Konseyi’ne başarısız bir teklif sunsalar da, Lukyanov’un iddiası, -Türkiye’yle kriz bir istisna olmak kaydıyla- Moskova’nın “tarafsız” tavrı politikalarının temeli olmaya devam edecek. Ona göre, “Rusya’nın Kürtlere ilişkin henüz daha büyük bazı hedefleri varmış gibi görünmüyor.” Diğer bir deyişle, [Rusya] birleşik bir Suriye devletini kurtarmak adına siyasi müzakerelerde Kürtlerin rolünü sağlama alma –ve böylece BM’de gövde gösterisi yapma şansını yakalama– çabasında; [ama bu, kesinlikle] Suriye’nin kalıcı olarak parçalanıp zayıflaması demek değildir.

Benzer şekilde, komşudaki Kürt davasını desteklemek suretiyle Irak’ı daha da istikrarsızlaştırmak –veya büyük bir gayretle dostluğunu kazanmaya çalıştığı Bağdat yönetimini yabancılaştırmak– Moskova’nın çıkarına sayılmaz. Iraklı Kürt liderlerden iyimser açıklamalar geliyor olabilir; ancak Irak’ın bekasını tehdit eden İslam Devleti’yle mücadelede Rusya’nın Kürtlere silah vermesi, Kürtlere merkezi Irak hükümetini baltalamak veya Irak’ı parçalamak için destek verdiği anlamına gelmez; hele de Rusya Irak’ta yeni bir siyasi nüfuz kazanmaya başlamışken.

Irak ve Suriye Kürtlerinin kendi aralarında farklılıkları olmakla birlikte Bağdat’ın endişeleri muhtemelen Rusya’nın seçeneklerini sınırlıyor.

Ayrıca daha uzun vadede Rusya’nın, birçok Kürt’ün gerçekten istediği şeyi, yani bir Kürt devletini onlara bahşetmek için pek de stratejik bir gerekçesi yok. Görünüşte, bağımsız ve dostane bir Kürdistan oluşturmada Rusların büyük bir rol oynaması, Moskova’ya Ortadoğu’da yeni bir müttefik ve yeni bir nüfuz aracı sağlayabilir gibi görülebilir. Maalesef ki birçok sebepten ötürü pratikte bunun işlemesi mümkün değil.

Birincisi, yeni bir Kürt devleti için topraklarını feda etmesi beklenen devletlerin bu fikre sonuna kadar karşı çıkmaları muhtemel ve Rusya da böyle bir devleti oluşturmak için başarılı bir diplomatik çabayı yalnız başına yönetemez. Bu tür bir radikal çıkış ABD, AB ve başka birçok ülkenin güçlü desteğini gerektirecektir. Aslına bakılırsa bu projenin hayata geçmesi için o kadar çok dış desteğe ihtiyaç var ki Moskova bunun lideri olarak kalamaz. Bu da demek oluyor ki ya sözkonusu proje hiç gerçekleşmeyecek ya da asıl puanlar başkasının hanesine yazılacak ki bu, Rusya için pek de cazip bir sonuç sayılmaz.

İkincisi, böyle bir çaba başarılı olsa dahi, topraklarının bir kısmını kaybeden devletler, yeni Kürdistan’ın mimarı olması halinde Moskova’yı iyice düşman belleyecektir. Kendi aralarında Rusya’ya kızgınlık ortak paydasında birleşmek suretiyle, Moskova’nın Kürt devletiyle işbirliğinden devşireceği herhangi bir nüfuzdan çok daha az etkilenir hale geleceklerdir. Eşzamanlı olarak, tıpkı Kırım’ı Ukrayna’dan ayırmasının Kırım’ın Ukrayna siyasetindeki rolünü ortadan kaldırması gibi, Moskova da [bu ülkelerin] iç siyasetindeki muhtemel nüfuzunu feda etmiş olacaktır.

Üçüncü ve sonuncusu, böyle bir başarılı Rus inisiyatifi, muhtemelen siyasetin acı gerçekliğinin bir ispatı olacaktır: Müttefikler, kendilerine geçmişte bahşedilenlerden ziyade gelecekteki iyiliklere, desteklere minnet duyarlar.  Bağımsız bir Kürt devleti, Rusya’nın sağlayacağından çok daha fazla mali desteğe ihtiyaç duyacak ve bu nedenle hızlıca kendisine yeni ve zengin dostlar bulabilecektir.

Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, bütün bunların ve çok daha fazlasının farkında olacak kadar geniş bir bilgi ve tecrübeye sahip. Dolayısıyla Suriye’deki Afrin Kürtlerine verdikleri desteğin kısa vadeli ve araçsal olma ihtimali -uzun vadeli ve insancıl bir destek olmasından- çok daha muhtemel. Afrin Kürtleri, yakın gelecekte Rusya’dan istediklerini alabildikleri ve realist beklentilere sahip oldukları sürece, nihai olarak bu uzlaşmadan memnuniyet duyabilirler. Ama diğer çıkarlar gerektirdiğinde, Moskova’nın Kürtleri -Washington’dan çok daha çabuk- “terk et”meyeceğini düşünmek bir hata olacaktır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder