30 Nisan 2016 Cumartesi

S.BIDDLE & J.SHAPIRO – ABD IŞİD’E KARŞI FAZLA BİR ŞEY YAPAMAZ


ABD IŞİD’E KARŞI FAZLA BİR ŞEY YAPAMAZ

Stephen Biddle (George Washington Üniversitesi Siyaset Bilimi profesörü) ve Jacob L. Shapiro (Princeton Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler doçenti )
The Atlantic, 20.4.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

2003’te Irak’ta bir tümen komutanı olan David Petraeus, henüz daha yeni başlamakta olan çatışmaya atıfla “Söyleyin bana bu nasıl sona erer?” diye sormuştu. O dönem için iyi bir soruydu, bugün için de öyle. Dikkatler IŞİD’le savaşa çevrili ve çoğu insan yakın geleceğe odaklanmış durumda: (…)

Bu gibi savaşlarla ve nasıl sona erebilecekleriyle ilgili elimizde birçok örnek olay var. Ama maalesef ki çok da cesaret verici türden hikâyeler değil bunlar. IŞİD tehdidinin daha uzunca bir süre öyle veya böyle bir şekilde devam etmesi muhtemel. Bu süreçte –eksiklikleri birçok Amerikalıyı rahatsız edecek– çevreleme ve hasar kontrolüne eşdeğer bir politikaya takılıp kalacağız.

Bu tarz iç savaşları durdurmak oldukça zordur ve yıllar gerektirir. Veri setleri bir dereceye kadar farklılaşmakla birlikte bu tarz çatışmaların ortalama ömrü, 7 ila 10 yıl arasındadır; azımsanmayacak bir kısmı ise bir veya daha fazla nesil devam eder.

(…) Günümüz Suriye ve Irak’ındakine benzer türde iç savaşlar, çoğunlukla –farklı yerel savaşçıların dış destekçilerden para, ekipman, eğitim ve akıl aldığı– karmaşık ve çok-taraflı vekalet savaşları niteliğindedir. Bu dış destek, savaşçıların askeri düşmanı geriletip dayanmasına imkan verir. Dış destekçilerin yerel vekillerini desteklerken çoğunlukla kendi jeopolitik sebepleri vardır ve bu tarz dış destekçilerin çoğuna göre, rakiplerin nüfuzu altında istikrarlı bir müstakbel devlet düzeni, mevcut kaostan daha beterdir – dolayısıyla eğer vekilleri toprağın kontrolünü tamamen kaybederlerse, dışarıdakiler kazanı kaynar tutmak için direnişçi gerillaları desteklemekten çekinmezler. Ama –rakiplerin istikrarlı bir güç konsolidasyonunu önlemek amacıyla– tüm tarafların dış destekçilerinin para ve silah akıtmalarının sonucunda ortaya çıkacak şey, hiçbir tarafın istikrarlı bir devlet yapısı üzerinde kalıcı bir kontrol sağlayamayacağı uzun ve ezici/öğütücü bir çıkmaz olabilir (Demokratik Kongo Cumhuriyetini düşünün).

Bu tarz savaşları sona erdiren şey çoğunlukla karşılıklı tükenme halidir. Savaş başkenti yakar, serveti yok eder. Savaşı döndüren ekonomileri iyice tükendiğinde en dirençli savaşçılar dahi sonunda mücadeleyi sürdürmez hale gelirler. Hatta dış destekçileri de o kadar çok servet akıtırlar ki sonunda bu projeyi sürdürme heveslerini tamamen kaybederler. İşte bu gerçekleştiğinde müzakere edilerek bir uzlaşmaya alan açılır ve barış müzakereleri en sonunda savaşı bitirir. Mesela Angola’da bağımsızlığı müteakip patlak veren iç savaş tam 19 yıl sürdü; dış desteğin kesilmesinin ve gerek isyancı gerekse hükümet güçlerinin tükenmesinin ardından 1994’te sona erebildi. (Ne yazık ki çatışmalar 1998’de yeniden başlayacak, ama bu defa dış destek gelmediğinden kısa sürecekti. Kesintilerle de olsa neredeyse 30 yıl süren savaşın ardından kalıcı bir uzlaşmaya 2002’de varılmış gibi görünüyor.)

Suriye ve Irak’ta bu tarz gerçek bir tükenme halinin geçekleşmesi, daha çok vakit alabilir ve ardında son derece derin hasarlar bırakabilir. Bugüne kadar başta İran, Rusya, Suudi Arabistan, BAE ve tabii ki ABD olmak üzere çeşitli ülkeler hep Suriye ve Irak’ta vekilleri destekledi. Bu liste oldukça zengin ülkeleri içeriyor. Bilhassa İran ve Suud, gerek Suriye gerekse Irak savaşı üzerinden bölgesel beka mücadelesinde birbirlerinin jeopolitik avantajı ele geçirmesini önlemeyi hayati görüyorlar. Rusya, müttefiki Esed rejiminin düşmesini engellemek için kendi birliklerini konuşlandırmaya istekli. Dışarıdaki bütün bu tarafların içerideki yerel müttefikleri [zaman zaman] gerilemeler kaydettiler; ama dış destekçilerinin savaşta gördüğü riskler/tehlikeler karşısında sıklıkla maddi desteklerle kurtarıldılar. Bu yüzden büyük savaşçı taraflardan herhangi birinin mağlup edilebilmesi, belli bir ölçüde savaş tükenmişliği yaşamasını gerektiriyor ki büyük dış destekçilerin hiçbirisi henüz o aşamada değil.

O halde IŞİD’e karşı Amerikan savaşı ne olacak? IŞİD bu savaşta –diğer rakiplerinin birçoğuna kıyasla– çok daha fazla kendi yağıyla kavruluyor; savaşı büyük ölçüde kontrolü altındaki bölgelerde iktisadi faaliyetlerden aldığı vergilerle finanse ediyor. Esed’in veya Nusra Cephesi’nin veya Irak yönetiminin sürdürdükleri savaşta dışarıdan aldıkları tarzda bir destekten mahrum. Ve IŞİD’in beceriksiz yönetimi kontrolü altındaki ekonomiyi tahrip ederken diğer savaşan tarafların birçoğuna kıyasla çok daha çabuk parasını tüketme ihtimali yüksek. Bunun işaretleri görülmeye başlandı bile. Kasım 2015 sonundan itibaren örgüt, savaşçılarının maaşlarını yarı yarıya düşürdü. (…)

Ama asıl problem IŞİD’den çok daha derin. Suriye ve Irak’taki savaşta birbiriyle kapışan grupların birçoğu tıpkı IŞİD kadar ABD çıkarları için tehlikeli görünüyor ve yine birçoğu IŞİD’in şu anda Batı’ya karşı cihatçı öncü birlikleriyle aynı statüye ulaşma arayışında. (…) Bazı ABD müttefiki yerel vekiller IŞİD’in sözde başkenti Rakka’yı ele geçirip kalesinden bayrağını indirmeyi başarsa dahi bunun savaşı bitirme, Suriye’yi istikrara kavuşturma ve Suriye (veya Irak) topraklarından ABD’ye karşı cihatçı terörü temizleme ihtimali bulunmuyor; aksine bu durum savaşın bir sonraki aşamasını başlatacaktır – yani IŞİD’in rakipleri, örgütün sahip olduğu statüye erişmek için yarışa tutuşacaklardır. Taraflar arasında savaşı bitirme ve yeni bir temsili hükümeti kabul etme konusunda müşterek bir isteklilik/gayret olmaksızın, IŞİD’e karşı kaydedilen çok büyük bir ilerleme dahi bu çatışmada ABD’nin çıkarlarını –yani sadece Rakka şehrini ele geçirme değil, aynı zamanda terör tehdidini, insani krizi ve bölgesel istikrarsızlık tehlikesini sonlandırmayı– hayata geçirmiş olmayacaktır. Bugünün savaşan taraflarının tamamının veya en azından büyük bir kısmının savaşı bitirme konusunda müşterek bir istekliliği ufukta görünmüyor.

Bu bağlamda savaşı tamamen sonlandırma –ve Amerikan çıkarlarını fiilen hayata geçirme– noktasında ABD’nin elindeki gerçek kozlar son derece sınırlı. Bugün Washington’da tartışılan gözde tekliflerin hiçbirisi bunları başarma konusunda gerçekçi bir umut sunmuyor. Amerikan askeri doktrinine göre, bırakın IŞİD gibi devletimsi bir yapıyı, bir isyancı grubu dahi yenmek ve tehdit altındaki nüfusu istikrara kavuşturmak için her 1000 sivile karşılık yaklaşık 20 karşı-isyancının [isyanı bastırmaya çalışan silahlı grubun] mücadeleye katılması gerekiyor. Bu da demek oluyor ki IŞİD’in elindeki bölgeyi geri alabilmek için 50 ila 100 bin kişilik iyi eğitimli birlikler lazım. Buna yakın bir başarı elde etmek için dahi realist bir plan teklif eden hiç kimse yok – ister böyle bir kuvvet Amerikan birliklerinden oluşsun isterse Iraklılar, Kürtler, Suudiler, Türkler veya diğerlerinden… Böyle bir nitelikli kuvvetin yokluğunda, bombardımanlar veya Iraklı veya Kürt müttefiklerin saldırıları, IŞİD’in başkentinin yakılıp geçilmesine ivme kazandırabilir ve hatta belki IŞİD’in sırada bekleyen diğer bir askeri örgütle yer değiştireceği günün gelmesini hızlandırabilir; ama nihayetinde bu tarz sınırlı çabalar savaşı sona erdiremez.

Amerikalıların Suriye ve Irak’ta yapabilecekleri en önemli katkı savaş alanında olmayabilir.

Pratik anlamda Petraeus’un meşhur sorusuna cevap, Amerikan siyaseti için görece anlamsızdır. Bu savaş da önceki birçoklarının akıbetine uğrayacaksa eğer, demek oluyor ki müttefik saldırısıyla başkentin ele geçirilmesi şeklinde değil, gerek yereldeki aktörlerin birçoğunun gerekse dışarıdaki zengin finansörlerinin karşılıklı tükenişiyle son bulacaktır. Önünde sonunda bu gerçekleşecektir; ama daha uzun yıllar alacaktır. Gerek istikrara kavuşturucu ve ulus inşasına dayalı bir çabanın –ki çok az Amerikalı bunu destekliyor– gerekse İranlıların, Rusların ve Suudilerin uzun vadeli güvenlik kaygılarını yatıştıracak bir diplomatik başarının yokluğunda, Amerikan çabaları bu esasları değiştiremeyecektir. Ve bu rezil savaşın bitmesini beklerken Amerikalılara düşen ise sabretmek ve en az kötü seçenek olan çevreleme siyasetini uygulamaktır.

Eğer durum buysa, Amerikalıların Suriye ve Irak’ta yapabilecekleri en büyük katkı, savaş alanına kesinlikle girmemek olacaktır. Akıllıca bir çevreleme stratejisi; Suriye ve Irak’taki şiddetin insani yansımalarıyla baş etmede bölgesel güçlere yardım etme, komşuların bu iki ülkenin kaderini paylaşma riskini sınırlandırma ve imkan olduğunda da uzun vadeli siyasi uzlaşmaları teşvik etme gibi ciddi çabaları içermelidir. (…)
Ve insani yardım, Batı’ya yönelik terör tehdidinin azalmasına yardım edebilir. (…)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder