15 Mart 2016 Salı

R.HAASS - YENİ OTUZ YIL SAVAŞI


YENİ OTUZ YIL SAVAŞI
Richard N. Haass (Amerikalı diplomat ve Dış İlişkiler Konseyi başkanı)
Project Syndicate, 21.7.2014

Tercüme: Zahide Tuba Kor

(…)
Tunus’ta seyyar meyve satıcısının aşağılanması karşısında kendini yakması Ortadoğu’da 2011’de değişimin fitilini ateşledi. Haftaları içinde bölgeyi alevler sardı. 17. asır Avrupa’sında Bohemyalı Protestanların Katolik Habsburg İmparatoru II. Ferdinand’a karşı yerel dini ayaklanması, o çağın kontrol altına alınamayan büyük yangınını başlatmıştı.
Protestanlar da Katolikler de –bir gün adına Almanya denecek kendi toprakları üzerindeki dindaşlarını desteklemeye başladılar. İspanya, Fransa, İsveç ve Avusturya dahil çağın büyük güçlerinin çoğu çatışmalara dahil oldu. Sonuç, 20. yüzyıldaki iki dünya savaşına kadar Avrupa tarihinin en şiddetli ve yıkıcı sahnesi olan 30 Yıl Savaşlarıydı.
1618-1648 Avrupa’sındaki olaylarla 2011-2014 Ortadoğu’su arasında bariz farklılıklar olmakla birlikte benzerlikler de çok – ve iç karartıcı/üzücü. “Arap Baharı”nın zuhurundan 3,5 yıl sonra uzun, maliyetli ve ölümcül bir mücadelenin ilk aşamalarını yaşıyor olma ihtimalimiz gerçekten yüksek; hâlihazırdaki kötü olaylar [önümüzdeki süreçte] çok daha kötüleşebilir.
Bölge kargaşa için olgunlaşmış durumda. İnsanların çoğu siyaseten aciz ve servet bakımından da fakir. İslam hiçbir zaman Avrupa’daki Reformasyona benzer bir tecrübe yaşamadı; kutsal ile dünyevi olan arasındaki çizgiler belirsiz ve tartışmaya açık.
Dahası, ulusal kimlikler çoğunlukla dini, mezhebi ve kabilevi kimliklerle rekabet içinde – ve [onlara karşı] giderek mağlup olmakta. Sivil toplum zayıf. Bazı ülkelerde petrol ve doğalgazın mevcudiyeti ekonominin çeşitlenmesini ve böylece orta sınıfın ortaya çıkışını caydırıyor. Eğitim eleştirel düşünmeden ziyade ezbere dayanıyor. Otoriter yöneticiler çoğunlukla meşruiyetten yoksunlar.
Dış güçler de yangına körükle gitti. 2003 Irak Savaşı sonuçları itibarıyla son derece önemliydi ve dolaylı etkiye sahipti; zira Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden birinde ve bunun bir sonucu olarak da bölgenin diğer bölünmüş toplumlarının birçoğunda Sünni-Şii gerilimini tırmandırttı. Libya’da rejim değişikliği devletin çökmesine yol açtı; Suriye’de rejim değişikliği için verilen isteksizce destek uzunca bir iç savaşın zeminini hazırladı.
Bölgenin gidişatı kaygı verici: zayıf devletler topraklarını koruyamıyorlar; görece güçlü birkaç devlet [bölgesel] üstünlük için rekabet ediyor; milisler ve terörist gruplar gidererek daha fazla nüfuz kazanıyor; sınırlar siliniyor. Yerel siyasi kültür, seçimleri gücün paylaşımı değil de konsolidasyonu için bir araç olarak kullanarak demokrasi ile çoğunlukçuluğu birbirine karıştırıyor.
Devasa insani acıların ve can kayıplarının ötesinde bölgedeki kargaşanın en son yan ürünü, çok daha şiddetli ve giderek artan terörizm ihtimali. Enerji üretiminin ve sevkiyatının akamete uğrama ihtimali de var.
Dış güçlerin yapabileceklerinin sınırı var. Bazen politika üretenlerin, işlerin daha da iyiye gitmesi için hırslı gündemler peşinde koşmak yerine işlerin daha da kötüleşmesini engellemeye odaklanması gerekir. İşte şu anda o anlardan birindeyiz.
Bunun için her şeyden evvel, (İran’dan başlayarak) nükleer silahların yayılmasının –ister diplomasi ve yaptırımlarla isterse sabotaj ve askeri saldırıyla önlenmesi lazım. (…)
Bölgenin enerji arzına küresel bağımlılığı azaltacak adımların atılması çok anlamlı olacaktır. Mülteci akınıyla baş edebilmeleri için Ürdün ve Lübnan’a aynı anda iktisadi yardımlar yapılmalıdır. Türkiye ve Mısır’da demokrasinin güçlendirilmesi için sivil toplumun güçlendirilmesine ve gücü [erkler arasında] dağıtan sağlam bir anayasanın hazırlanmasına odaklanılmalıdır.
Irak ve Suriye’de İslam Devleti gibi örgütlere karşı insansız hava uçakları, küçük çaplı saldırılar veya yerel müttefiklerin eğitilmesi ve silahlandırılması başlıca siyaset olmalıdır. (İran’ın nüfuz alanına dönüşen)  Irak’ın parçalanmasının kaçınılmaz olduğunu kabullenme ve Irak’ın eski sınırları içinde bağımsız bir Kürdistan’ı destekleme vakti geldi.
İllüzyona/hayale yer yok. Rejim değişikliği her derde deva değildir; başarılması çok zor ve konsolide edilmesi neredeyse imkansız olabilir. Müzakereler çatışmaların tamamını çözemez.
(…)
Suriye’de diplomasi, eğer (Esed rejiminin öngörülebilir gelecekte ayakta kalması da dahil) sahadaki gerçekliği kabul ederse işleyebilir – yoksa sahadaki gerçekliği dönüştürme arayışına girerse başarısız olur. Cevap yeni haritalar çizmekte değildir (...)

Politika üretenler sınır(lılık)larını kabullenmeli. Şu anda ve öngörülebilir gelecekte –yeni bir yerel düzen ortaya çıkana veya [mevcut] tükenene kadar Ortadoğu çözülmesi gereken bir problemden ziyade yönetilmesi gereke bir durum olarak kalacaktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder