15 Mart 2016 Salı

M.TRUDOLYUBOV - DIŞ POLİTİKALARIN ÇATIŞMASI



DIŞ POLİTİKALARIN ÇATIŞMASI
Maxim Trudolyubov (Rus gazetesi Vedomosti’nin yazarı ve eski editörü, Kennan Enstitüsü kıdemli üyesi)
Wilson Center, 16.2.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

(…)
(…) İster kasıtlı olsun isterse zorunluluktan, Kremlin’in şimdiye kadar Suriye’de başarabildiği sonuç, Ukrayna’daki başarısının aslında bir benzeri. Brookings Enstitüsü Direktörü Strobe Talbott bu durumu, “Putin’in yeni hamleleri/gambitleri” –yani “sözde bir ateşkes [ilanı], fiili bir bölünme [yaratma] ve bir Rus nüfuz alanı [oluşturma]- olarak açıkladı.
New York Times yazarlarından Roger Cohen, bu hafta yayınlanan yazısında Putin’in Suriye’de galibiyetini ilan etti. (…) Keza The Wall Street Journal başyazısının başlığı da “Putin’in Suriye zaferi” idi: “Geçen yıl Moskova Suriye’ye ayak bastığında Sayın Obama’nın tahmin yürüttüğü gibi bu, Rusya’nın bir ‘bataklığı’ değil. Sayın Putin, Doğu Akdeniz’deki stratejik pozisyonunu sert ama sınırlı bir askeri müdahaleyle konsolide etti… Önümüzdeki ay yapılacak müzakerelerde çatışmayı ‘dondurabilir’, tıpkı 2008’deki Gürcistan işgalinde ve geçen yılki Minsk Anlaşması’yla Ukrayna’nın doğusunda uyguladığı taktik gibi.”
(…)
(…) Daha ilginç olan ise Rusya tarafında Batı’dakine denk zafer kutlamaları yok.
Amerikalı yorumcular ülkelerinin dış politikasının övünülecek bir tarafı olmadığını düşünebilirler. Ama zafer kazandığı zannedilen Rusya’nın da övünecek bir şeyi yok. Rus yetkililerden hiçbiri, Moskova’nın dış politika hedeflerinden, yani başka ülkelerin topraklarından parçalar koparmak, sözde ateşkesler sahneye koymak veya dondurulan çatışmalar ve ekonomik kara delikler yaratmakla böbürlenmeyecektir. Rusya’nın yarattığı kanundışı bölgeler/alanlar listesi oldukça kabarık; ama Rusya açıkça bunun [hedeflediği] bir politikası olduğunu kabul edemez ve etmeyecektir de.
Kremlin’e yakın yetkililer ve yorumcular kendilerini muzaffer değil, baskıya uğrayan ve yanlış anlaşılan taraf olarak görüyorlar. (…)
Batı’daki birçoklarının saldırganca olmakla birlikte başarılı bulduğu dış politika, anlaşılan o ki Moskova’da Batı fesadına ve Rusya’da rejimi değiştirme çabasına karşı bir dış savunma hattı olarak görülüyor. Batı’da birçoklarının kasti kara delikler üretme stratejisi olarak gördüğü şey, aslında Kremlin’in algıladığı meydan okumalara karşı siyasi sistemini ümitsizce savunma girişiminin bir sonucu olabilir.
(…) Rusya, müzakere pozisyonunu güçlendirmek için sahada emrivakilerle değişiklikler yaratmak üzere güç kullanmaya bel bağladı.
Kremlin’in dış politika takım çantası oldukça sınırlı. Moskova gönülsüzce de olsa yumuşak güce yönelmeye zaman zaman kalkıştı; ama bu hiçbir zaman stratejik veya inandırıcı olmadı. Kırım’ın ilhakından ve bir dizi tek taraflı adımdan sonra Moskova ile Batı arasındaki güven düzeyi, belki de “ilk” Soğul Savaş’ın zirveye ulaştığı dönemdeki kadar düşük.
Karşılıklı güvenin veya inandırıcılığın yokluğunda Kremlin, Rusya’nın çevresindeki çatışmaları içten içe kaynar halde tutmayı tercih ediyor. Isıyı artırıp azaltabilmek Moskova’nın halen elinde duran birkaç inandırıcı dış politika manivelasından biri. Ancak bu ilkel araca sürekli bel bağlamanın bedeli, Rus toplumunun komşuları Gürcistan, Ukrayna, Kazakistan ve hatta Belarus’tan sürekli uzaklaşması/kopması anlamına geliyor. Aynı şekilde Moskova, Sünni güçler arasından bilhassa Suudi Arabistan ve Türkiye gibi zorlu/dişli düşmanlar kazanmayı da artık başardı. Suriye’deki durumun Ukrayna’dan çok farklı olduğu akılda tutulmaya değer. Rusya’nın Ukrayna’ya müdahil olduğu düzeyde Türkiye de Suriye’ye müdahil.
Moskova ile Washington’ın dış politikaları çok farklı iki siyasi söylemin dışa vurumu. Putin’in dış politikası, yıllar yılı Batı’yla çevrelenmenin ve algılanan aşağılanma duygusunun bir ürünü. Moskova’nın üzerinde çokça titizlendiği iç reformlardan biri ordunun reformu oldu ve kısmen bunu başardı da. Kremlin “Rusya’nın geri döndüğü”nü dünyaya ispatlamaya hevesli. Bunun dışında her şey ikincil önemde ve Rus toplumu da bu konuda mutabık görünüyor.
Amerika’nın durumu ise neredeyse tam aksi yönde. Obama’nın dış politikası, yıllar yılı [iç] kaynakların dış gayeler/ülküler uğruna (Afganistan’a bitmek tükenmek bilmeyen müdahillik, Irak’ta “üç trilyon dolarlık savaş”) tüketildiği algılamasıyla şekillendi. Mevcut Beyaz Saray’ın gerek “saçma sapan işler yapmayın” gerekse “arkadan yönetme” yaklaşımının tüm gayesi, aslında çatışmalardan tedrici bir şekilde çıkıp iç meselelere odaklanmaktı.

Rusya ve ABD siyaseten ve hatta iktisaden zıt yönlerde ilerliyorlar. Her iki taraf da ayrı telden çalıp kör dövüşü yapıyor. (…)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder