7 Aralık 2014 Pazar

GAZZE SALDIRISININ ETKİLERİ: FİLİSTİN'İ NE BEKLİYOR?

Ortadoğu Analiz, Eylül-Ekim 2014, s.64, sf.22-24
http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2014930_6zahidetubakor.pdf


GAZZE SALDIRISININ ETKİLERİ: FİLİSTİN'İ NE BEKLİYOR?
Z. Tuba Kor

Gazze’nin özellikle sınıra yakın bölgelerini yerle bir eden, altyapıyı tamamen çökerten, ardında 2.000’i aşkın can kaybı ve 12.000’e yakın yaralı bırakan İsrail’in 51 günlük saldırısı 26 Ağustos’ta taraflar arasında varılan bir ateşkesle sona erse de yaraların sarılması ve insani krizin atlatılması daha uzun yıllar alacağa benziyor. Ateşkes ile sular Gazze-İsrail cephesinde şimdilik durulsa da yeni ve çok daha zorlu bir mücadele asıl bundan sonra başlıyor. Filistin iç siyasetinde önümüzdeki günlerde yaşanması muhtemel gerginlikler, -eğer aklıselim ve sağduyu galebe çalmazsa- çiçeği burnunda milli birlik hükümetinin çöküşüne, ocak ayında yapılması planlanan başkanlık ve parlamento seçimlerinin yine belirsiz bir tarihe ertelenmesine, dahası yeni bir şiddet sarmalına yol açabilir.

Milli birlik hükümetinin geleceği meçhul
23 Nisan’da el-Fetih ile Hamas arasında varılan mutabakat gereği, teknokratlardan oluşan milli birlik hükümeti Rami Hamdallah başbakanlığında 2 Haziran’da kuruldu. Ancak yeni hükümet, daha koltuğuna oturur oturmaz tehditlerle ve krizlerle karşılaştı. Bir yanda İsrail yönetimi bir dizi müeyyideyi hemen devreye sokarken, diğer yanda yeni hükümet tarafından maaşları ödenmeyen Gazze’deki Hamas mensubu memurlar ayaklandı; öte yanda üç genç Yahudi yerleşimcinin öldürülmesi ile önce Batı Şeria karıştı, ardından Gazze tarihinin en büyük saldırısına maruz kaldı. Zorluklarla geçen bu üç ay boyunca taraflar, İsrail’in tüm teşvik ve gayretine rağmen, birlik hükümetini korumayı başarsalar da ateşkesin akabinde restleşmeler ve derin güvensizlik dışa vurdu. El-Fetih tarafı, Gazze’de savaşın başlamasından ve uzamasından Hamas’ı sorumlu tutarken, İsrail’in ortaya attığı Hamas’ın Batı Şeria’da İsrail hedeflerine yönelik sansasyonel saldırılarla Mahmud Abbas’ı devirmeyi ve üçüncü intifadayı başlatmayı planladığına dair iddiaları da ciddiye almış görünüyor. Hamas ise mutabakat ve ateşkes çerçevesinde kabul ettiği Gazze’de yönetimi ve güvenliği birlik hükümetine devretmekte ayak sürüyor. Bu şartlar altında Gazze’nin yeniden inşası ve Filistin’in geleceği için son derece hayati olan birlik hükümetinin daha ne kadar ayakta kalacağı, ayakta kalsa dahi ne ölçüde işlevsel olacağı meçhul.
“Arap Baharı” sonrasında bölgede körüklenen İhvanofobi çerçevesinde dört bir koldan başı ezilmeye çalışılan Hamas, gerek İsrail’e karşı son silahlı mücadelesiyle gerekse kendisini saf dışı bırakmaya dönük ateşkes girişimlerine karşı diplomatik alandaki direnişiyle sahada en etkili aktör olduğunu ve siyasetin akışını etkileyebilecek gücü halen elinde tuttuğunu ispatladı. Ancak asıl kritik eşik, eylül ayında Kahire’de başlayacak müzakerelerin ikinci aşaması olacak. Bu müzakereler hem içerideki uzlaşma sürecinin gidişatına hem de savaşın orta ve uzun vadeli sonuçlarına yön verecek. Yani önümüzdeki günlerde mücadele bu defa diplomasi koridorlarında tüm şiddetiyle devam edecek.

Filistin halkı artık direnişten yana
Son İsrail saldırıları Filistin cephesinde bir dizi yeni gelişmeyi beraberinde getirdi. Bunlardan ilki, Filistin halkının el-Fetih’in müzakere ve diplomasi seçeneğindense Hamas ve diğer silahlı grupların temsil ettiği direniş seçeneğine olan inancının ve desteğinin artması. Zira direniş, kendi imkânlarıyla ve sürpriz yeni mücadele yöntemleriyle İsrail’e daha önce hiç olmadığı kadar zayiat verdirerek ordunun sahadaki caydırıcılığını sarstı. Gazze’de son bir yıldır ağırlaşan tecritle birlikte kan kaybına uğrayan Hamas’a teveccüh bugün hem Gazze’de hem de Batı Şeria’da ciddi bir oranda artmış durumda. Bu ise önümüzdeki süreçte Mahmud Abbas’ın başkanlığını yürüttüğü Filistin Yönetimi’nin İsrail karşısında yeni açılımlarla iç desteği kazanmaya dönük adımlar atmasını zaruri kılıyor. Bu yönde ilk sinyaller de gelmeye başladı. Mahmud Abbas, muhtemel Filistin devletinin sınırlarına ilişkin bir harita ve bunun geçekleşmesine dönük bir takvim sunması için İsrail’e baskı yapmayı, işe yaramazsa konuyu BM’ye taşıyarak uluslararası desteği arkasına alıp İsrail’i köşeye sıkıştırmayı planlıyor. Yine İsrail’in Filistin topraklarında işlediği suçlardan dolayı yargılanması için Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne başvuru için hazırlık yapıyor.
İkincisi, dünya kamuoyu İsrail ateşi altında kalan Gazze’ye odaklandı ama Batı Şeria’da da durum hiç iç açıcı değil. Etrafı kuşatılmış bir hapishane durumundaki Gazze’nin içinde Filistinliler ambargoya rağmen nispeten rahatça yaşayabilirken, yarıdan fazlası doğrudan İsrail işgali altında olup irili ufaklı 95 ayrı parçaya bölünmüş Batı Şeria’da son dönemde günlük hayat İsrail askerleri ve yerleşimciler tarafından çekilmez bir hale getirildi. Üç Yahudi gencin öldürülmesinin ardından Batı Şeria’da başlayan Hamas mensuplarına yönelik sürek avı daha uzun süre devam edeceğe benziyor. Şu anda Batı Şeria’da hem İsrail’e hem de onunla güvenlik alanında işbirliğini sürdüren Filistin Yönetimi’ne karşı çok büyük bir öfke var ve tansiyonu düşürücü tedbirler alınmazsa eğer, direniş seçeneğinin çok daha cazip hale geldiği bir ortamda, yeni bir intifadanın fitili küçük bir kıvılcımla her an ateşlenebilir. 

Hamas da el-Fetih de kaynıyor
Üçüncüsü, son dönemde yaşananlar örgütlerin tabanlarında da kaynamalara yol açtı. Hamas’ın bunca yıldır zorluklarla elde ettiği kazanımları, mutabakat ve ateşkes şartları gereği, karşılığında ciddi bir şey elde etmeden Filistin Yönetimi’ne bırakması halinde örgüt kendi tabanını ve silahlı birliklerini kontrol edemeyebilir. Kontrol dışı gruplar yapacakları eylemlerle örgütün başına büyük sıkıntılar açabilir. Öte yandan 2012’de İran’ın başını çektiği “direniş hattı”ndan kopup Katar-Türkiye çizgisine sapan Hamas’ta İran ile Katar hattını savunanlar arasındaki mücadele, Mısır’daki diplomatik müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması halinde ayyuka çıkabilir. Benzer çalkantılar el-Fetih içinde de söz konusu. Gazze’deki savaşın ardından İsrail’e karşı diplomasi kartını bırakıp silahlı mücadeleye başvurulması gerektiğine inanan bir grup sesini yükseltmeye başladı. Daha da önemlisi, Filistin lideri Mahmud Abbas’ın el-Fetih içindeki hâkimiyetini sarsacak bir dizi gelişme yaşanıyor. Bir taraftan Hamas’ın 2007’de Gazze’nin kontrolünü ele geçirmesiyle bölgeden kaçmak zorunda kalan ve yakın bir dönemde el-Fetih’ten ihraç edilen sürgündeki eski güvenlik şefi Muhammed Dahlan, şimdilerde Mısır ve BAE desteğini arkasına alarak Abbas’a ve Filistin Yönetimi’ne meydan okuyor. Dahlan, vakti zamanında İsrail’in Gazze’deki en has adamı olup İslami gruplara kök söktürmesiyle meşhurdu; daha da önemlisi Filistin lideri Yaser Arafat’ı zehirleyerek ölümüne neden olmakla suçlandı. Diğer taraftan Hamas başta olmak üzere tüm Filistinli gruplarla yakın ilişkileri olan ve eski bir üst düzey güvenlik görevlisi olarak mevcut güvenlik birimleri üzerinde etkisini sürdüren el-Fetih Merkez Komitesi Genel Sekreter Yardımcısı Cibril er-Racub da Katar’ın desteğiyle Abbas sonrası dönem için hazırlık yapıyor. Yani “Arap Baharı” ile şekillenen yeni bölgesel kutuplaşma önümüzdeki günlerde Filistin iç siyasetini de karıştıracak gibi görünüyor. Umut edelim bu kutuplaşma birçok bölge ülkesinde olduğu gibi Filistin’e de kan bulaştırmasın.
İç meşruiyetlerini sağlamak ve dış baskılardan kurtulmak için uzlaşma hem el-Fetih hem de Hamas cephesinde bir çıkış yolu olarak görülmüştü. Ama son savaş ile birlikte İsrail ve Mısır gibi dış aktörlerin bir kez daha güçlü bir şekilde devreye girmesiyle içeride oyunun kurallarının değişmesine müsaade edilmiyor. Gazze’de ateşkesin kalıcı olma ihtimali düşük; ama yeni bir savaşın da bedeli son derece ağır olacağından önümüzdeki dönemde Filistin toprakları diplomatik alanda farklı ayak oyunları ve yoğun propaganda savaşlarına eşlik eden şiddet olaylarına sahne olabilir. Bunun da bedelini her zamanki gibi Filistin halkı ödeyecektir. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder