1 Haziran 2010 Salı

MÜZAKERELERDEN TEK TARAFLI ADIMA: GAZZE'DEN ÇEKİLME

SİYONİZM DÜŞÜNDEN İŞGAL GERÇEĞİNE FİLİSTİN (İHH İnsani Yardım Vakfı Yayınları, 2009, 6. baskı) adlı kitapta Zahide Tuba Kor tarafından kaleme alınan bir bölümdür (s...).


NOT: Her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.


 
Müzakereden Tek Taraflı Adıma: Gazze’den Çekilme

Ariel Şaron, 2003 yılı sonunda Filistin tarafının Yol Haritası doğrultusunda “terörist örgütleri” kökünden temizlememesi, İntifada’ya son vermemesi ve barış görüşmelerinin başlamaması durumunda “tek taraflı hareket”e geçeceği yönünde bir ültimatom verdi. “Şaron Planı” diye de adlandırılan bu ültimatomun temel noktaları şunlardı:
• İsrail Gazze’deki bütün yerleşimler ile Batı Şeria’nın kuzeyindeki dört yerleşimden çekilecek,
• Sınırda devriye gezmek üzere Gazze’yi Mısır’dan ayıran Filedelfi yolundaki geçici kontrolünü sürdürecek,
• Gazze’nin Dahanieh bölgesindeki liman ve havaalanı kapalı kalacak,
• Erez’deki İsrail ile Filistin ortak sanayi bölgesi işlemeye devam edecek, yalnız sınır geçişi İsrail tarafına taşınacak,
• Nihai sınır, Filistinliler Yol Haritası’ndaki yükümlülüklerini yerine getirdiklerinde (terörü kontrol altına aldıklarında) müzakere edilecek.

Başkanlığını yaptığı Likud Partisi herhangi bir toprak parçasından geri çekilmeye ideolojik olarak karşı çıkarken, Şaron aradığı desteği Nisan 2004’te gittiği ABD’de buldu. Başkan Bush, Şaron’a tevdi ettiği mektupla, İsrail-Filistin barışı için tek planın Yol Haritası olduğunu vurgulanmakla birlikte “tek taraflı hareket” etme planına tam destek verdi; uluslararası kamuoyunun tepkisini çeken “güvenlik duvarı”nı geçici bir tedbir olarak kabul etti; gelecekte muhtemel bir barış için müzakere edilecek temel konularda İsrail’in görüşlerini benimsedi. Buna göre, mülteciler meselesi ancak mültecilerin Filistin topraklarına yerleştirilmesi ile çözülebilecek; Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimleri “demografik realite” olarak görülerek İsrail 1949 Ateşkes Hattı’na çekilmeyecekti. Böylece Bush’tan aldığı tam destekle Şaron, artık büyük bir maddi ve manevi yük haline gelen Gazze’den çekilmek için masaya oturmak ve Filistin tarafına herhangi bir taviz vermek zorunda kalmayacak, üstelik İntifada sırasında kendi aleyhine yükselen uluslararası tepkileri bertaraf ederek Bush’un “barış adamı” iltifatına layık olduğunu “ispat” edecekti.

Plan Ocak 2005’te İsrail parlamentosunda 39’a karşı 51 oyla kabul edildi ve ardından 20 Şubat’ta bakanlar kurulundan geçti. Ağustos-Eylül 2005’te hayata geçirilen plan uyarınca Gazze’deki 8.000 Yahudi’nin yaşadığı 21 yerleşim biriminin tamamı tahliye edilerek ve buldozerlerle dümdüz edilerek bölgenin kontrolü Filistinlilere devredildi. Batı Şeria’da ise 600 Yahudi’nin yaşadığı 4 yerleşim birimi boşaltıldı.

1967’de işgal edilen Gazze’de yerleşimler, bugün “güvercin” olarak nitelendirilen Rabin-Peres ikilisinin çabalarıyla, 1974’te muhtemel Mısır saldırılarına karşı ön uyarı karakolları olarak Yahudilere açılmıştı. 365 kilometrekarelik küçücük bir bölge olan Gazze’de, yaklaşık 8.000 yerleşimci toprakların %33’ünü elinde tutarken, kalan kısımda çoğunluğu mülteci 1,4 milyon Filistinli işgal altında hayatlarını sürdürmek durumunda kalmıştı. Peki, uluslararası basında büyük yankı uyandıran Gazze’den çekilme, gerçekte ne anlam ifade ediyordu? İsrail’i çekilmeye sevk eden sebepler nelerdi?

Gazze’den çekilme aslında sembolik bir adımdan öteye gitmiyordu; zira yüzölçümü itibariyle ileride kurulacak Filistin devletine vaat edilen toprakların sadece %6’sına, tarihi Filistin topraklarının ise sadece %1’ine tekabül ediyordu. Bu küçücük ama nüfusu oldukça yoğun bölgede kalmaya devam etmek İsrail için büyük bir yüktü. Zira her yıl 150 milyon dolar sarf etmek ve 20 bin askerini görevlendirmek zorunda kalıyordu. Üstelik İsrail’i Gazze topraklarında tutan iki temel sebep, yani “Büyük İsrail doktrini” ile “milli güvenlik stratejisi”, özellikle İkinci İntifada ile değişen tehdit algılamalarına paralel olarak değişime uğramıştı. Büyük İsrail doktrini, Filistinli nüfusunun hızla arttığı, buna karşın İntifada’nın neden olduğu güvenlik endişesiyle Yahudi göçünün durduğu bir ortamda, “İsrail devletinin Yahudi karakterinin muhafazası” kaygısıyla yer değiştirdi. Zira nüfus projeksiyonlarında 2010-15 döneminde “Büyük İsrail” topraklarında Filistinli-Arap nüfusun Yahudi nüfusunu aşacağına dair tahminler yapılıyordu. Böyle bir ortamda “vaat edilmiş topraklar miti” eski önemini kaybetti ve Filistinli nüfusunun çok yoğun olduğu topraklardan “taviz” verilmesinin önü açıldı. İkinci hususa gelince, 1967’de işgal edilen Gazze toprakları, Mısır’dan gelecek herhangi bir tehdide karşı İsrail’e stratejik derinlik sağlama bağlamında önemliydi. Oysa Mısır ile barışın ardından artık klasik savaşların yerini gerilla savaşları almış; özellikle İkinci İntifada sırasında intihar eylemleri ve Kassam füzeleriyle İsrail kendi evinde vurulur hale gelmişti. 1994’ten itibaren etrafı çitlerle ve duvarlarla çevrilen Gazze’de direnişçilerin temel hedefi, içerideki Yahudi yerleşim birimleri ile onları koruyan İsrail askerleri olmuştu. Dolayısıyla Filistin direnişi karşısında bu toprakları elde tutmanın anlamı değişmiş ve maliyeti iyice artmıştı.

Gazze’den çekilme göz boyamadan ibaretti. İsrail alışılageldiği üzere, yine işgal politikasını pazarlamakta ve meşrulaştırmakta oldukça mahirdi. Gözyaşları ve direnişle tam bir trajedi havasında 8.000 yerleşimciyi çekerken -ki onları da Batı Şeria’ya yerleştirdi- uluslararası kamuoyunda sanki tüm yerleşimleri tahliye ediyormuş gibi bir imaj oluşturdu. Oysa Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te 500 bine yakın yerleşimci bulunuyordu. İntifada boyunca uyguladığı politikalarla büyük tepki çeken ve giderek yalnızlaşan İsrail, Gazze’den çekilerek uluslararası kamuoyunda “barışçı”, “uzlaşmacı” ve hatta “mağdur” imajı yaratmaya çalıştı. Geri adım atıyor gibi görünerek İslam ve Arap ülkelerinin İsrail’i tanımalarının önünü açmak, bu ülkelerdeki “ılımlıları” yanına çekerek kendisine karşı yekvücut olunmasını engellemek ve uyguladığı gayrimeşru politikaların hesabını vermekten kurtulmak istiyordu. Nitekim bundan sonra Müslüman ülke liderleri İsrail’i kutlama ve hatta görüşme yarışına girdi; Pakistan ile İsrail kapalı kapılar ardında bir araya geldi.

Şaron, 2005’te bir Filistin devletinin kurulması ile sonuçlanması öngörülen Yol Haritası’nın ilanından sadece yedi ay sonra bu planı tek taraflı ortaya atarak süreci dondurmayı ve gündemden düşürmeyi tercih etti. Böylece Filistin devletinin kurulmasını, mültecilerin geri dönüşünü, Kudüs’ün statüsünü, Batı Şeria’daki yerleşim birimleri ile utanç duvarının müzakere edilmesini engelleyerek, Filistinlilerin Gazze’de kurulacak sembolik bir devletle yetinmelerini sağlamaya çalışıyordu. İsrail’in geri çekilmesiyle kontrol noktaları kalkacak ve bu sayede Filistinliler Gazze içinde hareket serbestisine kavuşacaklardı. Fakat sınırları kara, hava ve denizden tamamen İsrail’in denetiminde olan, Batı Şeria ve Doğu Kudüs ile coğrafi bütünlüğü bulunmayan böyle bir yapının, bağımsız ve yaşayabilir bir devletin nüvesi olması bir yana; bölgenin bir açık hava hapishanesine dönüşeceği ve İsrail’in askerlerini ve yerleşimcileri tahliye ettiği bir ortamda artık daha rahat saldırabileceği bir alan haline geleceği aşikardı. Nitekim tahliyeden çok kısa bir süre sonra İsrail’in güneyine füze atıldığı gerekçesiyle Şaron hükümeti, Gazze’ye saldırma konusunda orduya sınırsız yetki verecek ve ardından 25 Eylül’de havadan ve karadan saldırılar başlayacak; Hamas ve İslami Cihad üyelerine yönelik Batı Şeria’da da geniş çaplı bir tutuklama operasyonuna girişilecekti.

Bütün bunlara rağmen Gazze’den çekilme Filistin direnişinin çok büyük bir başarısıydı. Nitekim bu çekilme, uzun yıllardır devlet kurma özlemiyle yaşayan Filistin tarafında büyük bir sevinçle karşılandı; tam bağımsız bir Filistin devletine gidişin ilk adımı olarak görüldü. Bu süreçte özellikle bölgedeki en güçlü direniş örgütü olan HAMAS’ın yıldızı daha da parladı. 90’lı yıllardan itibaren el-Fetih’in müzakere masasında yapamadığını silahlı direnişin başardığı kanaati yaygınlaştı. Ve bu, Filistin’de siyasi denklemin değişmesinde ve ardından silahlı iç mücadelenin tırmanmasında önemli bir başlangıç oldu.

1 yorum:

  1. VİLDAN KINALI16 Aralık 2023 21:47

    Ciddi bir emekle yazdıklarınızdan oluşan bloğunuz, kaynak olarak başvurduğumuz ilk mecra oluyor. Teşekkürler yeniden.

    YanıtlaSil